Kira, kredi kartı borcu, konut kredisi borcu, havale, harç… liste böyle uzayıp gider. Bu nedenlerle sık sık bankalara işimiz düşer. Benim de kira yatırma günüm gelip çattı. Evden çıkıp oturduğumuz semtin merkezindeki bankaya doğru yol aldım. Ama bankaya yaklaşamadım. Etraf kalabalıktı ve insanlar dehşetle bir şey izliyorlardı. Kalabalığa yaklaştıkça içlerinden birilerinin “adamın biri intihara kalkmış”, “bu adil değil, birileri lüks ve şatafat içinde yaşarken bu adama yapılanlar haksızlık” diye konuştuklarını duydum. Yaklaştıkça ne olup bittiğini daha iyi anladım. Gideceğim bankanın yanında “Birevim”, “Finansevim”, “Eminevim” gibi şirketlerden birinin şubesi vardı. Hani şu faizsiz, taksitle ev ve araba edindirme şirketlerinden birinin. Orta yaşlarda bir adam elinde benzin bidonuyla bu şubenin önünde kendini yakmaya çalışıyordu. Yumruklarını cama vurarak ağlıyordu. Üzerine benzin dökerken “yaktılar beni, çoluk çocuğumun rızkından çaldılar” diyerek bağırıyordu. O an bir bankaya bir de yanındaki şirkete baktım. Bir babaya, evlatlarının, ailesinin başını sokacak bir evi olsun diye çırpınıp duran bir babaya, canına kıymaya kalkabilecek kadar bu acıları yaşatanlar kimler? Bu kurumlar gerçekte ne iş yapıyorlar?
Gazetelerden rastladığım haberlere bu şekilde tanık olmak çok acıydı. İnsanları en can alıcı yerlerinden vuran bu para tuzağı şirketler “iştirakçiler”inden ilk etapta belli miktarda para yatırmalarını isteyip ev ve araba elde edebilecekleri vaadinde bulunuyorlar. İştirakçiler her ay para yatırmaya devam ediyor. Sonra da ev sahibi olma sırasının kendilerine gelmesini bekliyorlar. Ev sahibi olabilmeleri için her an yeni iştirakçilerin gelmesi ve şirkete para akması, bu çarkın hiç durmaması lazım. Ama elbette bu mümkün değil. Son zamanlarda bu şirketlerin çoğu şubelerini kapatıp insanlara da paralarını geri vermeden sırra kadem bastılar. Bu şirketlere başvuran insanların çoğu bankaların verdiği yüksek faizli kredileri karşılayamayacakları için bu sisteme dâhil oluyorlar. Faiz yükü altına girmeden başlarını sokacak bir ev alabilme umuduyla bin bir cefaya katlanıp üç beş kuruşu denkleştirmeye çalışan insanlar, kendilerine akılcı ve mümkün görünen bu yola başvuruyorlar. Yıllarca çalışarak biriktirdikleri paraları umut tacirlerine kaptırıyorlar. Bir insanın en doğal hakkı olan barınma hakkını elde edebilmek için bu yollara itilmesi büyük bir haksızlık değil mi? Büyük bir vicdansızlık değil mi?
Bu vicdansızlığı tüm kapitalistler yapıyor bizim gibi emekçi insanlara. Bankalara yatırılmayan paraları bu umut tacirleri yoluyla elimizden alıyorlar. Yanan yine bizim insanlarımız oluyor. Fakat bu böyle nereye kadar devam edebilir? Çözüm bu gibi yerlere kanmak olmamalı.
UİD-DER’li bir işçi olarak 1 Mayıs meydanlarında, miting meydanlarında hep bir ağızdan haykırdığımız “Parasız Konut” talebimizin ne kadar yerinde bir talep olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum. Biz işçiler ancak birlikte ve örgütlü bir şekilde hareket ettiğimizde sorunlarımızı çözebiliriz. Yoksulluğumuzu, barınma sorunumuzu birlikteysek çözebiliriz. Kanmayalım kapitalist umut tacirlerine.