
Son dönemlerde kimle konuşsak hayat pahalılığından, geçinemediğinden dem vuruyor. Bu durumu yaratan egemenlerin bu sorunlar karşısında kulaklarını kapattıklarını ve hiçbir şey yokmuş gibi fiyatların çok uygun olduğunu söyleyerek emekçilerle alay ettiklerini görüyoruz. Toplumda hoşnutsuzluk giderek büyüyor. Çalıştığım işyerinde üniversiteyi bitirmiş gençler sohbetlerde mezun oldukları meslekte iş bulamadıklarını, ekmek parası kazanmak için mecburen bilmedikleri işlerde çalıştıklarını söylüyorlar. 20 yaşlarında bir genç, “abla, bu Allah’ın hakkı mı? Baksana daha benim yaşım kaç, bu yaşta borç ödüyoruz. Ben daha kendimi geçindiremiyorum, evi nasıl geçindireyim? Evde babam, ablam, ben hepimiz çalışıyoruz, yine de yetiremiyoruz” diye sızlandı. Epey bir sohbet ettikten sonra nasıl bir dünyada yaşamak istersin diye sordum. “Vallahi abla bir kere insan gibi geçineceğimiz ücret almak, okuduğum meslekte çalışmak isterim. Kadınların, çocukların, şiddete, tacize uğramadığı ve savaşların olmadığı bir dünyada yaşamak isterim. Abla kaçıncı yüzyıldayız, hâlâ savaştan bahsediyoruz. Bitmedi gitti bu savaşlar” diye cevapladı. “Söylediklerinde haklısın, isteklerin de çok anlamlı ve insani şeyler ama nasıl olacak bunlar? Saydıklarını başımızdakiler bizlere sağlamadı, sağlamayacaklar. Biz işçiler hep böyle susarsak istediğimiz gibi bir dünyaya ulaşmamız mümkün değil, değil mi” dedim. “Doğru diyorsun abla, biz gençler kısa yoldan para kazanmanın peşine düşerek tiktoklarda dolaşarak sorunlarımızdan uzaklaşıyoruz” dedi.
Aslında bu yaşananlar karşısında işçilerin örgütsüz oluşu egemenleri daha da pervasızlaştırıyor. Fakat hayat emekçileri mücadele etmeye zorluyor. Çünkü her işçi biliyor ki bu böyle gitmez.