Petrokimya fabrikasında çalışıyorum. Şu sıralar gündemimizde asgari ücrete ne kadar zam yapılacağı konusu var. Yaşamını alın teri akıtarak, emeğiyle geçiren biz işçilere, iktidardakiler aynen şöyle sesleniyorlar: “Sizleri mağdur etmeyeceğiz”. Patronları bilmem ama biz işçilerin ekonomileri ciddi anlamda tepe taklak oldu. Aldığımız üç kuruş maaş, Türk Lirasının dolar karşısında erimesine orantılı olarak eriyor. Yaşamsal ihtiyacımız olan gıda maddelerine yapılan zamları anlamaya, anlatmaya çalışıyoruz. Ekonomiyi, pazarı, mutfağı konuştuğumuz her insan “artık yeter! İki yakamız ne zaman bir araya gelecek? Ne zaman geçinebileceğiz? Ne zaman gelecek kaygısına düşmeyeceğiz?” diye feryat ediyor. Çalıştığım fabrikada da durum aynı.
İşçi arkadaşlarımın gündeminde en ön sırada indirimler var. Molalarda kafaları telefona gömülmüş arkadaşlarım bindirilmiş fiyatlardan indirime girmiş ürünlerin peşinde dolaşıyorlar. Nerede ucuzluk varsa, oradan sipariş veriyorlar. Kadın bir işçi arkadaşım “ne yapayım, geçinebilmek için aynı bir dedektif gibi ucuzluk neredeyse oraya gidip alışveriş yapıyorum. Buna rağmen hâlâ geçinemiyorum” diyor. Bu kış işçiler arasında kara kış olarak ilan edildi bile. Akaryakıttan, elektriğe, doğalgazdan, gıdaya, giyime ve ulaşım fiyatlarına zam üstüne zam yağıyor. Ama zenginlik içinde yüzen egemenler hâlâ çıkıp biz işçilere nasıl tasarruf yapabileceğimiz konusunda akıllar veriyor. Mesela “doğalgazı az yak” diyorlar! “Alışverişe çocuklarınızla gitmeyin” diyorlar! “Fazla mangoyu kurutun” diyorlar! Mangonun nasıl bir şey olduğunu bilmiyorum ama kayısının kurusunun 75 lira olduğunu biliyorum. Örneğin kilosu 85 lira olan badem 3 gün sonra nasıl olur da 135 lira olur? Her şey zamlanırken biz işçiler git gide yoksullaşıyoruz. Açlık sınırının altında kalan ücretlerle geçinmeye çalışıyoruz. Çevremdeki zincir market çalışanlarıyla konuştuğumda market çalışanları “abla biz her gün etiket değiştirmekten bıktık, ürünlere her gün zam geliyor” diyorlar. Hal böyleyken iktidardakiler “telaşlanmayın, sabredin, sizi mağdur etmeyeceğiz” diyorlar.
Ne dersiniz telaşlanmamalı mıyız? Mağdur olmaktan kurtulacak mıyız acaba? Bu laflar, bu vaatler “köye deniz getireceğim. Şu dağı delip rüzgâr getireceğim” demek gibi bir şey. İşçi kardeşlerim görünen köy kılavuz istemez. Başkalarından beklenti içerisine girmeden, bizi soyup soğana çevirenlerden bize derman olmasını beklemeden kendi ekmeğimiz için mücadele etmeliyiz. Tek çıkar yolumuz biz işçilerin ortak çıkarlarımız çerçevesinde birleşmesi ve ücretlerimizi yükseltmek, çalışma koşullarımızı düzeltmek için mücadeledir. Bizim asıl gerçeğimiz işte bu! Düşük ücretlere, hayat pahalılığına karşı birlikte mücadeleye!