İktidar, sürekli olarak bizi yoksul olmadığımıza inandırmaya çalışıyor. Yoksulluğun kriterini evimize giren ekmek ya da elimizdeki cep telefonu olarak gösteriyorlar. Onlara kalsa bir kafede oturup çay içebiliyorsak zenginiz! 21. yüzyılda, teknolojinin büyük ilerlemeler kaydettiği bir çağda yoksulluğun ölçütü cep telefonu ya da bilgisayar olamaz. En basitinden hastaneden randevu almak için bile ya cep telefonumuz ya da bilgisayarımız olmak zorunda. Kaldı ki bunlara sahip olmak için bile çok çalışmamız ya da borçlanmamız gerekiyor.
Gerçekte yoksuluz ve yoksulluğumuz her geçen gün büyüyor. Alım gücümüz düştükçe temel ihtiyaçlarımızı dahi karşılayamıyoruz. Öyle bir zam yağmuru var ki marketlerde her gün yüzlerce ürünün etiketi değişiyor! Ama yoksullaşmak sadece yaşamsal ihtiyaçları karşılayamamak demek değil. Yoksullaşmak aslında insanlaşamamak demek. Çünkü insanlaşmak, zorunlu ihtiyaçların ötesine geçerek kültürel, sosyal, zihinsel aktivitelere daha fazla zaman ayırabilmek demektir. Bütün bir yıl çalıştıktan sonra ailemizle, arkadaşlarımızla tatil yapmak, zihnimizi ve bedenimizi dinlendirmek, farklı yerler görmek, hayattan keyif almak hakkımız değil mi? Sinema veya tiyatroya gitmeyeli ne kadar uzun zaman oldu hiç düşündük mü? İşte yoksullaşmak bunları yapamamak demektir. Biz yapamasak bile en azından çocuklarımızın çeşitli aktivitelere katılmasını sağlayabilmek için bile fazla mesai yapmamız gerekiyor. Hafta sonu olduğunda ailemizle vakit geçirmek yerine ya fazla mesai ya da ek iş yapıyoruz. Neredeyse tüm zamanımızı çalışarak geçiriyoruz, yük hayvanından ne farkımız var?
Ama biz UİD-DER’li işçiler şanslıyız. Bu düzen insanlaşmamızın önüne ne kadar engeller koysa da biz bir araya geliyor; müzik, şiir çalışmaları ve çeşitli etkinlikler yaparak hem insanlaşıyor hem de bilinçleniyoruz. Bilinçlendikçe insanlaşmanın bütün emekçilerin hakkı olduğunu öğreniyor ve bunun için mücadele ediyoruz. Gelin mücadelemizi büyütelim, hem insanlaşalım hem de başımızdaki asalakları def ederek tüm toplumun insanlaşmasının önünü açalım!