
Merhaba işçi kardeşlerimiz, işçi ablalarımız, işçi abilerimiz; biz Esenyurt’tan iki genç işçi olarak sizlere sesleniyoruz. UİD-DER’in sitesinde “Geleceğini Arayan Gençlik: Yarınlar İçin Mücadele Edelim!” sloganıyla başlatılan kampanyada paylaşılan mektupları okuduk. Aynı koşulları paylaştığımızı, aynı duyguları hissettiğimizi bilmenizi isteriz. Umut dolu mesajların, birlik ve dayanışmanın olduğu bu alanda bizler de kendimizi ifade etmek istedik.
Ben 26 yaşında genç bir inşaat mühendisiyim. Maalesef günümüz Türkiye’sinde mesleğimi yapamıyorum. Şu anda ailem sayesinde bir matbaa atölyesinde çalışıyorum. İşe başladığım zaman ilk fark ettiğim şey sınıf ayrımı oldu. Biz işçiler gece gündüz çalışıyoruz ancak emeğimizin karşılığını alamıyoruz. Patronlar ise bizim ürettiğimiz zenginliğin üzerine konuyor.
Bizler matbaa işçileri olarak Türkiye’de genel olarak kötü koşullarda çalışıyoruz. Bizim işyeri de gerek çalışma saatleri gerekse bedensel yorgunluk açısından aşırı derecede yıpratıcı. Buna ilaveten gürültülü çalışma ortamı var. İşveren sözde bizi düşünüp gürültüden korunmamız için kulaklık veriyor. Ancak kulaklıkları çalışma ortamında kullanmamıza izin verilmiyor. Türkiye’de çoğu işyerinde olduğu gibi haftalık 45 saat yasal çalışma süresini doldurup üzerine de mesai yapıyoruz. Ancak mesailerimizin karşılığını yeterince alamıyoruz. Üstelik bizlerin sosyal hayatı hiç düşünülmüyor, kişisel işlerimiz dahi olsa zorunlu mesaiye bırakılıyoruz. Son dönemde artan ekonomik zorluklar da eklenince yaşadığımız bu koşullarda gün geçtikçe nefessiz bırakılıyoruz.
Ben de arkadaşım gibi genç bir mühendisim. Özel bir eğitim kurumunda öğretim elemanı olarak çalışıyorum. 2015’ten beri çalıştığım kurumda Türkiye’de yaşanan sürecin de izlerini görüyorum. İlk girdiğimde nispeten daha özgür bir çalışma ortamımız ve geçimimizi daha rahat sağlayabildiğimiz maaşımız vardı. Şu anda ise çoğu hakkımız tırpanlanmış durumda.
Birçok eğitim kurumunda olduğu gibi çalıştığım kurumda da devasa yatırımlar yapılıyor. Ama biz eğitim işçileri biliyoruz ki bu yatırımların asıl amacı eğitim kalitesinin artması değil, müşteri olarak görülen öğrencileri çekmek, kurumu onlara cazip göstermek… Çünkü bir taraftan bu yatırımlar olurken diğer yandan iş yükümüz artıyor, çalışma saatlerimiz uzuyor, maaşlarımız yerinde sayıyor. Örneğin pandemi sürecinde eğitim patronları öğrencilerden eğitim ücretini eksiksiz alırken bizleri kısa çalışma uygulamasına, ücretsiz izne zorladılar. Kimimizi ise yaşayacağımız zorluklara bakmaksızın işten attılar. İş yükümüzün katlandığı uzaktan eğitim döneminde bu süreçleri yaşadık. Yani en çok çalıştığımız zamanda, emeğimizin karşılığını en az şekilde aldık.
Kapitalist sistem biz işçileri adeta bir çukura itmiş durumda. Yaşadıklarımız bizlere bu adaletsiz düzen sürdükçe bu çukurun gittikçe derinleşeceğini gösteriyor. Bizler UİD-DER’li genç işçiler olarak bu çukurdan çıkmak istiyoruz. Ve biliyoruz ki işçiler olarak yalnızca birlik, beraberlik ve dayanışma içerisinde davranırsak yani örgütlenirsek bunu başarabiliriz. Bir sınıf olarak kenetlenip, haksızlıklara birlikte göğüs gerdiğimizde ve kapitalizme karşı mücadele ettiğimizde düzlüğe çıkacağız. Bize dayatılan hayatı değil kendi istediğimiz hayatı var edeceğiz. Umudumuzu hep birlikte yeşertip yeni bir toplumun tohumlarını hep birlikte atacağız.