
Tüm çakallar bir olmuş; bizi yoksulluğa, açlığa razı etmeye uğraşıyor. Nutuklar, vaazlar, yalanlar, tehditler havalarda uçuşuyor. “Sen maaş alıyorsun; en fazla neyini kaybedersin” diyen bakandan, “gerekirse simit yenecek” diyen iktidar yalakası soytarıya dek birçok zevat konuşuyor. Porsiyon küçültmemiz buyruluyor. Rejim medyasının en sık tavsiye ettiği rejim, aralıklı oruç oldu. Her yandan bağırıyorlar: Yeme! Yeme! Yeme! Sanki yoksulluk yiyememekten ibaretmiş gibi… Doğalgazı yakamıyoruz, ışıkları açık tutamıyoruz, eti, sütü, yumurtayı zaten unuttuk, peçeteye meçeteye hiç kıyamıyoruz. Bunun sonu yok! Bakanından, mafyasına, müteahhidinden, soytarısına hep daha fazlasını istiyorlar. Ne kadar “tasarruf” edersek edelim, biz bu açları doyuramayız!
Sadece lokmamızda değil gözleri; yetirebilmek için daha fazla çalışmak zorunda kalacağız. Daha erken çökeceğiz. Ömrümüz azalacak. Çocuklarımız sağlıksız büyüyecek, güvencesiz yaşayacak. Evladının aç kalmasından suçluluk duyan nice baba intihar edecek. Yoksulluğa razı olan bir toplumun hiçbir alanda söz hakkı, denetimi, talepleri olamaz. İş koşulları ağırlaştıkça çok daha fazla işçi iş cinayetine kurban gidecek. Sürekli olarak yokluk çeken ailelerin evinde huzur kalmayacak. Yozlaşmanın derinleşmesi mertliği, vicdanı, cesareti silip süpürecek. Daha fazla kadın cinayeti yaşanacak. “Onları” sırtımızdan kaldırıp atmadığımız için… Razı mıyız?