
Asgari ücret açıklandı. Devletin başında olduğu komisyon, sendika bürokrasisi ve patron örgütlerinin uzlaşmasıyla görüşmeleri sonuçlandırdı. Üstelik bu uzlaşma üçlünün birlikte kameralar karşısına geçtiği, “birlikteyiz” mesajı verdiği bir şova da dönüştü. Erdoğan sağ yanına patron örgütlerinin temsilcilerini, sol yanına sendika bürokratlarını aldı. İşçiye verilen mesaj yine “aynı gemideyiz, kaptana güvenin” oldu.
Devletin patron örgütlerinin arkasında olması son derece doğal. Yıllar yılı asgari ücret ve diğer konularda devlet ve sermaye sınıfının işbirliğini çok gördük. İş yasası, sendikalar yasası ve grev yasakları konularında sermaye sınıfının bir dediğini iki etmeyen iktidarlar oldu. Erdoğan’ın başında olduğu tek adam rejimi de bu konuda patronlardan fazlasıyla övgü aldı. Çünkü onlar aynı gemide olduklarını çok iyi biliyorlar.
Bürokratlaşmış sendikacıların işçi ücretleri konusunda siyasi iktidarı desteklemesi ne anlama geliyor? Sırtını devlete dayayan bürokratların yönettiği işçi sendikasından işçi sınıfına hayır gelir mi? İşsizlik Sigortası Fonunu sermayeye peşkeş çeken, sosyal hakları yok eden, iş cinayetlerinde dahi hiçbir patrona dokunmayan devletlû sınıftan işçilere, sendikalara bir hayır gelir mi? İşçiden uzaklaşan işçi örgütü olur mu? İşçinin sesini dinlemeyen işçi lideri olur mu? Ülkeyi bu hale getiren iktidar sahiplerine ve patronlara karşı sesini çıkarmayan sendikacı olur mu? Ücretler günden güne erirken, çalışma koşulları kötüleşirken sesini çıkarmayan, işçileri ortak mücadeleye çağırmayan sendikaların başına çöreklenmiş üst bürokratlar burjuvazinin işçi sınıfı içindeki ajanı değil mi? Tek adam rejiminden ve sermaye sınıfından işçilere hiçbir hayır gelmeyeceği işsizlik rakamlarından, açlık-yoksulluk oranlarından, sendikalaşma mücadelesi veren işçilere olan düşmanlıklarından belli değil mi?
Demek ki bu üçlüye çok iyi bakmalıyız. Demokratik, siyasi ve ekonomik haklarımızı yok eden siyasi iktidar, işçi-sendika düşmanı patronlar ve işçi mücadelelerini baltalayan sendika bürokrasisi... Bu üçlü uğursuz rolünü dün de oynadı, bugün de oynuyor, yarın da oynayacak! Fakat unuttukları bir şey var: İşçi sınıfı bir gün hesap sormak üzere ayağa dikilecek. Şimdi rüzgâr ekenler o zaman fırtına biçecekler.