“Ekonomi gözlerdeki ışıltıdır” dedi Bakan. Peki ya gözlerinin feri sönenlere, söndürülenlere ne demeli? Büyük ihtimalle Yunus Emre’yi duymadınız Sayın Bakan. Nasıl duyacaksınız ki? Nihayetinde sizler için önemli olan sadece büyüyen servetleriniz ve iktidarınız. Diyarbakır’da, bir barakada, elektrik kesildiği için soğuktan öldü Yunus Emre. Henüz 2 yaşındaydı... Ne yapmalı, nasıl değiştirmeli, kimleri suçlamalı peki? Yunus Emre, annesinin sıcacık kollarında öpüp koklanmaya muhtaçken ne acı ki minicik bedeni soğuk toprağa verildi.
Siz sevinmeye devam edin, yeni modeller keşfettiğinizi mutlulukla açıklayın. Döviz endeksli mevduat keşfinizden kahramanlık hikâyesi yaratmaya çalışın. Ama ekonomik krizin ağır yükünü biz emekçilerin sırtına yıkıp yoksullaşmayı daha da derinleştirdiğiniz gerçeğini ne kadar saklayabilirsiniz? Gündelik yaşamın ağır koşulları altında yaşama tutunmaya çalışanlar olarak günden güne daha da geriye savruluyoruz. Mesela “dövizin yükselmesi durumunda mevduat sahiplerine aradaki farkı ödeyeceğiz” diyorsunuz. Bizlerden takdir ve minnet bekliyorsunuz. Fakat şöyle bir mesele var ki bankadaki mevduatların yüzde 93’ünden fazlası sermayedarlara ait. Yani biz emekçilere diyorlar ki “efendim eğer sizin de paranız olsaydı size de o farkı öderdik ama paranız yok, işte bu yüzden parası olanın kayıplarını siz hep birlikte karşılayacaksınız!”
Gözleriniz ışıl ışıl parlamaya devam etsin hanımlar beyler. Zira Tevfik Fikret’in de dediği gibi gün sizin gününüz fakat elbet bu haramın, bu zulmün sonu gelecektir...
Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!
Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak!
Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak,
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak…