Kendi büyüdükleri mahallelerdeki dayanışmaya, paylaşıma, güvene dair çokça örnek anlatır büyüklerimiz. Bugünün örneği de bir kadın arkadaşımızın kayınvalidesinden. 1994 seçimlerinde, Gebze Belediyesinin yönetimini kazanan Refah Partisi, 700’ün üzerinde belediye işçisini işten atmış. İşçiler belediye önünde aileleriyle birlikte direnişe geçmişler. Halaylar, türküler ve hep birlikte haykırdıkları sloganlarla bir ay sürdürdükleri direnişte, yeri gelmiş saldırıya uğramışlar yeri gelmiş ihanete… Ama ailelerine, çevre belediyelerdeki işçilerin dayanışmasına tutunarak tekrar ayağa kalkmayı bilmişler. Belediye işçilerinin mücadele haberi, Arapçeşme Mahallesine ulaştığında, arkadaşımızın kayınvalidesinin de içinde bulunduğu bir grup emekçi kadın hemen bir araya gelmişler.
Devamını şöyle anlatıyor teyzemiz: “Ne yapsak, ne etsek de biz de bir destek sunsak işçilere diye düşündük önce. Sonra hemen evlere dağılıp Allah ne verdiyse pişiriverdik. Bir elimizde hazırladığımız yemekler, diğer elimizde çocukların eli, direnişçi işçilerin yoluna vurduk kendimizi. Bizi gören işçi eşleri pek bir sevindiler. Buyur ettiler yanlarına, oturduk yere, güzel bir sofra kurduk. İşçiler yedikçe cana geldi, kadınların gözlerine ışık geldi. Bize ‘hakkınızı helal edin’ dediler. Direniş boyunca elimizden geldiği kadar bu yardımlaşmayı devam ettirdik. Bizim eşlerimiz de işçi, yeri geliyor direniyor yeri geliyor greve çıkıyorlar. Sözleşme zamanı geldi miydi, her mahallede bir sürü grevci işçi olur. Kimin tenceresi kaynıyorsa o eve de bir tabak yollanırdı o zamanlar. Sadece maddiyat yüzünden değil, o kadın da eşiyle birlikte fabrika önüne giderdi de ondan.” Mahallelinin greve, direnişe bakışı da, katkısı da işte böyleymiş o zamanlar.
Bugün Gebze’deki herhangi bir mahalleye girseniz ve elinizi sallasanız mutlaka bir metal işçisine temas edersiniz. İşte o metal işçilerinin ve ailelerinin hayatını etkileyecek çok önemli bir sözleşme dönemi geride kaldı. Siz bu satırları okumadan evvel MESS sözleşmesi imzalandı. Acaba bizler de geçmişte annelerimizin yaptığı gibi, emekçi kadınlar, işçi eşleri olarak eşlerimize, greve hazırlanan komşularımıza destek olabilseydik daha farklı, daha güçlü bir sözleşme imzalanabilir miydi? O günlerin yeniden ve yeniden geleceğini bilerek aramızdaki dayanışma bağını şimdiden örebilir miyiz? “Nerede o eski günler” diyenlerden olmak istemiyoruz artık. Çünkü hüner, o günlerin kendisinde değil, o günlere değer katan emekçilerde.
Arapçeşme Mahallesinden bir arkadaşımız şöyle sesleniyor metal işçilerine: “O nasıl bir coşkudur ki hepimizi derinden etkiledi. Fabrikalarda yaptığınız eylemleri takip ediyorum her gün. Ben de bir metal işçisi eşiyim. Size hepimizi en çok etkileyen ve ilgilendiren mutfağımdan yazıyorum. Daha yeni yılın sabahına gözümüzü açamadan, zamlara açtık gözlerimizi. Fahiş fiyatlar yüzünden markete, pazara gitmeye korkar olduk. Bir de bunlar yetmiyormuş gibi, metal patronları ve diğerleri karabasan gibi tepemizdeler. Emeğinizin karşılığını vermemek, boğazımızdan geçecek olan rızkımızı engellemek için uğraşıyorlar. Bu zor zamanları ancak kalplerimizdeki mücadele coşkusuyla, dayanışma azmiyle, birbirimize sunacağımız destekle aşacağımıza içtenlikle inanıyorum. Azala azala yaşadığımız şu dünyada, bir şeyler güzel kalsın istiyorsak, ellerimizi sımsıkı tutup, birbirimize kenetlenip yola öyle devam etmeliyiz. Ben eşimi ve yol arkadaşlarını destekleyen bir kadın olarak, hep yanınızda olacağım. Yolunuz açık, mücadelemiz başarılı olsun! Yaşasın örgütlü işçilerimizin gücü!”
Köşklüçeşme’den bir metal işçisinin eşi de devamını getiriyor: “Ne kadar zor şartlarda yaşadığımızı biz biliyoruz. Eve alacağımız gıda ürünlerinde artık kalitesine bakmadan en ucuzunu bulmaya çalışanız biz. Çocuklarımızı bu şartlar altında olabildiğince sağlıklı büyütmek için uğraşan, çabalayan anneyiz, babayız. Pandemide her şartta çalışan eşim ve onun gibi binlerce işçi, servetine servet katan patronlardan hakkını istiyor. Bakın bunun altını çiziyorum, hakkını yani olması gerekeni, alın terini istiyor. MESS de sanki sorunlarımızı, yaşam şartlarımızı bilmiyormuş gibi üç maymunu oynuyor. Üç kuruş ücret zammını büyük zam diye yutturmaya çalışıyor. Temel ihtiyaçlara gelen zamların ardının arkasının kesilmemesi, alım gücümüzün düşmesi bize artık yeter dedirtiyor! Şimdi MÜCADELE ZAMANI! Madem vermiyorsunuz, o zaman SÖKE SÖKE ALMAYI ÖĞRENECEĞİZ!”