Patronlar, çalıştırdıkları her işçiden daha fazla artı-değer sağmak için değil dakikaların, saniye ve saliselerin bile hesabını yaparlar. Mesai saatleri içerisinde işçileri makinelerin dişlileri gibi aralıksız çalıştırırlar. İşçiler tam anlamıyla makinelerle yarıştırılırlar. Ustalar, ustabaşıları, müdürler, amirler ve dört bir köşedeki görünür, görünmez kameralarla denetlenir işçiler. Patronlar, işçileri askeri disiplini altında hatta ellerinden gelse tam manasıyla robot gibi çalıştırırlar. Patronlar, işçiler ses soluk çıkartmadan zincirin halkaları gibi çarkları döndürsün isterler. Patronların işçilere dayattığı bu disiplin işçileri köleleştirir. Örgütsüz işçilerin yılları, on yılları haklarından bihaber biçimde geçer gider…
Ancak kötü olan işini disiplinli bir biçimde, planlı şekilde yapmak değildir. Aksine plansız başlanan ve belli bir disiplinle sürdürülmeyen işler başarılamaz. Kötü olan ve bizi yaptığımız işe yabancılaştıran, patronun fabrikalarda, işyerlerinde uyguladığı disiplindir. Üretim sürecinde ve ürettiklerimiz üzerinde söz sahibi olmamamızdır. Üretim sürecinde disiplinin amacı patronun bizi daha çok sömürmesi ve suyumuz çıkana kadar çalıştırmasıdır. Onun yaptığı planlar da aynı amacı taşır. Oysa örgütlü işçiler de mücadelelerini belli bir plan ve disiplin içinde sürdürürler, ama buradaki disiplin ve planın amacı mücadelemizin başarıya ulaşmasıdır.
Mücadele örgütümüz UİD-DER bu nedenle, ısrarla ve inatla işçi disiplininin önemini zihnimize işler. İlk başlarda disiplinli olmanın, ne iş yaparsak yapalım planlı ve düzenli olmanın önemini öyle kolayından kavrayamayız. Hatta sıkıcı ve gereksiz buluruz disiplinli-düzenli olmayı, planlı iş yapmayı. Çünkü aklımıza işyerinde patronun dayattığı disiplin ve plan gelir… Zaman içerisinde UİD-DER saflarına katılan her işçi düzenli, disiplinli, planlı olmayı öğrenir ve böyle iş yapmanın önemini kavrar. Sınıf temelinde örgütlü olmak, yaşamın her anını ve her işini örgütlemenin hayati önemde olduğunu bize gösterir. Bu nedenle mesela UİD-DER kortejlerinin, miting alanlarındaki düzeni ve disipliniyle mitinge katılan herkesin dikkatini çektiğine çok kez şahit olmuşuzdur. Kısacası UİD-DER’de örgütlenen her işçi değişip dönüşmeye başlar. Ve işte bu serüvende nasıl değişip dönüştüğümüze kendimiz bile şaşarız.
Herakleitos çağlar öncesinden “değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” demişti. Evet, insanlar değişirler. Fakat nasıl ve ne yönde değiştiğimizdir asıl mesele. Mücadele örgütümüz UİD-DER ile tanıştıktan sonra her birimizin bir dönüşüm serüveni vardır. Yani örgütlü birer işçi olduktan sonra dünyaya kendi sınıfımızın gözleriyle bakmayı, yorumlamayı ve sınıf temelinde örgütlü olmanın ne denli önemli olduğunu öğreniriz. Aynı zamanda hiç farkında bile olmadığımız yeteneklerimizi deneyimli işçiler açığa çıkartırlar.
UİD-DER web sitesinde yer alan “2 Dakika, 1 İnsan, 1 Hikâye” videolarından yola çıkarak mücadele örgütümüz UİD-DER aktivitelerinin bir işçi kardeşimizi ne denli değiştirip dönüştürdüğünü anlatmak istiyorum sizlere. Bu mücadeleci gencimizi çok daha genç olduğu zamanlarda tanımıştım. Bakışlarından ve konuşulan her şeyi çok dikkatli dinlemesinden iyi ve mücadeleci bir işçi olacağı anlaşılıyordu. Ancak ziyadesiyle çekingen, içine kapanık ve biraz da ne düşündüğünü ifade etmekte tereddüt eden halini anımsıyorum. Fakat egemen sistemin her örgütsüz işçinin beynine ta çocukluğunda soktuğu “erkek yemek yapmaz, bulaşık yıkamaz, ev temizliği yapmaz” saçma düşüncesi de ziyadesiyle vardı o zaman.
İşte aradan geçen yıllarda o eski çekingen, içine kapanık, düşündüğünü ifade etmeyen genç işçinin her anlamda ne kadar değiştiğini gözlerimle görmüş oldum. Yeni yılı sınıf kardeşlerim, mücadele arkadaşlarımla birlikte karşılamak için İstanbul’a geldim. Sömürücü düzenin efendileri koronayı günah keçisi ilan ettiler, işçi ve emekçileri birbirlerinden uzak tutmak için ellerinden geleni yaptılar, yapmaya devam ediyorlar ve edecekler. İşte akrabaların bile birbirinden uzak durduğu, birbirlerine misafirliğe bile gitmedikleri günümüzde, bu bir zamanların genç işçisi beni evine konuk etti. Bu vesileyle evini, evinin düzenini, her şeyin yerli yerinde, tertemiz olduğunu gördüm. Yani öyle misafir gelecek diye halının altına süpürmek misali değil. Tam manasıyla UİD-DER’li, örgütlü bir işçiye yaraşır bir düzenle, yaşam alanını keyifle yaşanacak bir mekân haline getirmiş olduğunu gördüm.