Hakikaten en sabırlı olanın bile sabır taşını çatlatır bunlar. Şair boşuna dememiş “bu memleketin jeopolitik konumu küfretmemeye uygun değil” diye. Her gün öyle akıl almaz, vicdana sığmaz şeyler yaşıyoruz ki... Mesela geçenlerde emekli milletvekillerinin “hak mücadelesinden” bahseden bir habere denk geldim. Neymiş emekliye ve memura verilen enflasyon zammından bu beyefendiler, hanımefendiler yararlanamıyormuş. İşte bu “haksızlığa” karşı “hak” arayışına girmişler emekli vekiller. Zaten adına Türk Parlamenterler Birliği (TPB) dedikleri bir örgütleri de var. TPB’nin iddia ettiği emekli vekillerin “mağduriyetini” şöyle anlatıyor AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş: “Bütün emekliler yılbaşı ve yılsonundaki enflasyon farklarından faydalanırken sadece milletvekilleri bu farktan faydalanamıyor. Parlamenterler Birliği de 'milletvekillerine uygulanmaması haksızlık' diye ifade ettiler. Biz de 'görüşün, diğer siyasi partiler buna olumlu derlerse, ortak önerge vermeye razı olurlarsa biz üzerimize düşeni yaparız' dedik”. AKP'li vekilin mağdur dediği bu emekli vekillerin hâlihazırda aldıkları emekli aylığı 18 bin 135 liracık! Bir işçi emeklisinin aylığı ise 2500 lira. Arada 7 kattan fazla fark var!
Milletvekilleri dört yılın ardından ömür boyu emekliliğe hak kazanıyorlar. Yirmi binlere varan maaşlarla sırça köşklerinde keyif çatıyorlar. Bir de utanmadan zam oranlarının düşük kaldığını söylüyorlar. Şimdi buna küfretmemek mümkün mü? Sefalet çukurunda yaşam mücadelesi veren 13 milyon emekli var bu ülkede. Ve bu emeklilerin yüzde 70’i asgari ücretin altında maaş alıyor. Uluslararası Çalışma Örgütü ILO’nun raporuna göre Türkiye, emeklisi en fakir ülkelerden biri. Hal böyle olunca, emekliliğin tadını çıkarması gereken insanlarımız iş cinayetlerine kurban gidiyor. İSİG Meclisi’nin açıkladığı iş cinayeti raporlarına göre, 2021 yılında yaşları 50'nin üzerinde olan 687 emekçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. Yıllar boyu çalışıp üretmenin karşılığı bu mu olmalı? Bu can yakıcı sorunun cevabı hangi sınıftan olduğumuza göre değişiyor. Onlara göre bu sorunun cevabı kocaman bir evet.
Erdoğan hakkını isteyen EYT’lileri “türedi” diyerek aşağılıyor. Emekli zammını eleştiren ve artık AKP'ye oy vermeyeceğini söyleyen bir vatandaşa, AKP'nin ilçe yöneticisi sosyal medyada hayvan diyerek kendince hakaret ediyor. Sefalet zammına karşı çıkan işçilere fabrikanın patronu “bunlar nankör” deyip tehditler savuruyor. Haksızlığa karşı çıkan herkes onların nazarında vatan haini oluyor. Böyle düşündükleri ve buna göre yaşadıkları için bizim bir araya gelmemize tahammül edemiyorlar. Onlara göre her şeye boyun eğen bir sürü gibi yaşayıp göçmeliyiz bu hayattan. O nedenle, biz “örgütlenmek” deyince kırmızı görmüş boğa gibi saldırıyorlar. Yanlış anlaşılmasın, örgütlenmeye karşı değiller. Bizim örgütlenmemize karşılar. Baksanıza emekli vekillere, nasıl da bir araya gelip, örgüt kurup haklarını arıyorlar. Arasınlar bakalım. Vekili olduğunu iddia ettikleri milletin kendisi açlık ve sefalet içinde yüzerken, hakkını aradığında karalanıp aşağılanırken, onlar arsızlığa, yüzsüzlüğe devam etsinler.
Söyledikleri, yaptıkları, sebep oldukları ne varsa bir bir nakşediliyor sınıfın hafızasına. Teker teker soracağız hesabını tüm bunların. 15-16 Haziran'da onlara el ense çekenleri unutmadıklarına eminiz. Ama bu sefer el ense çekerek değil, yumruklarımızla dikileceğiz karşılarına. UİD-DER Müzik Topluluğu'nun mücadeleci işçilere ithaf ettiği yeni bestesi YUMRUK'ta haykırdığımız gibi “Vampirlere, Sömürüye, Kapitalizme, Soyunuza Sopunuza YUMRUK” diyerek indireceğiz suratlarına o tarihsel şamarı. Bakalım o zaman da böyle fütursuzca konuşabilecekler mi?