Merhaba; beni bir daha dışarda koymayın…
İnsan nerede kendini evinde hisseder, nerede aidiyet duygusunu yaşar? Ya da aitlik hissinin farkına ne zaman varır? Kendimize pek sormadığımız sorular. Aklımıza mı gelmiyor yoksa kaybedince mi önemini anlamaya başlıyoruz?
Geçtiğimiz günlerde dernekte çalışmamız vardı. Elimde olmayan bir sebepten 10 dakika geç kaldım. Derneğe geldiğimde kapıyı tıklattım, ama bir yandan da başlamış olan çalışmayı bölmek istemiyordum. İçerde olduğunu tahmin ettiğim arkadaşlarımı tekrar tekrar aradım ama ulaşamadım. İçeri girmek istiyordum ama kapıda kalmıştım. Bir yandan kapıyı yumruklamaya devam ediyordum.
Çok sevdiğim iki arkadaşım, beni UİD-DER ile tanıştıran, örgütlü mücadelenin saflarına katan birbirinden değerli iki arkadaşım içerdeydiler. Ve ben onları dış kapıdan dinlemeye çalışıyordum. Bu, yani “kapının dışında olmak” o kadar içimi acıttı ki anlatamam. Ailem olarak gördüğüm, aitlik duygusunu yaratan bu güzel insanlardan uzakta kendimi yalnız hissetmeme sebep oldu. Bir an bu kapının bana hep kapalı kalacağını, hiç açılmayacağını düşündüm. O an elimde balta olsa kapıyı kırıp içeri girebilirdim. Beni dışarda koymayın diye çığlık atarak hem de. Kapıyı yumruklamaya devam ediyordum. Bir saniye bile kapının dışında kalmak istemediğimi anladım.
Bir yumruk daha indirdim kapıya ve bir ışık doğdu dünyama, kapı açıldı. İçerdeydim. Ait olduğum yer. Kendimi bulduğum, örgütlü olmanın, bir amaç için yürümenin kapısı işte karşımda, UİD-DER’in kapısı. Dışarda kalmak ürkütmüştü, sesleri uzaktan olsun duymak, ortak olmaya çalışmak, bunlar yetmemişti. Ben bu coşkuya ortak olmak istiyordum. Birlikte yürütmek birlikte ilerletmek… Bunu orada kapının dışında kaldığımda çok iyi anladım. Arkadaşlarıma sesleniyorum, beni bir daha dışarda koymayın…