
Yemeksepeti, Getir gibi yemek siparişi ve market siparişi uygulamaları, Trendyol veya Hepsiburada gibi alışveriş uygulamaları, Airbnb gibi konaklama, Uber gibi taşımacılık uygulamaları… Aklımıza gelebilecek birçok ürün ve hizmet sayısız platform üzerinden insanların ayağına kadar gidiyor. Aslında yeni bir sektörün, dünya çapında on milyonların çalıştığı devasa bir sektörün doğuşuna şahit olduk.
Pandemi ile birlikte daha da büyüyen bu sektörün Türkiye’de başka bir yönünü daha görmüş olduk son birkaç haftadır. Trendyol, Scotty, Aras Kargo, Yurtiçi Kargo, Hepsijet, Yemeksepeti… Günlerdir Türkiye’nin pek çok yerinden onların sesi yükseliyor. Oluşan devasa sektörün patronlarının azgın ve kuralsız sömürüsüne karşı mücadele ediyorlar. Düşük ücretlere, güvencesiz çalışmaya, iş kazalarına karşı seslerini yükselten emekçilerin hayatı ve çalışma şartları hiç de o afili reklamlardaki gibi değil. Her alanda olduğu gibi kârlarını arttırmak isteyen patronlar, bu alanda da daha fazla kâr elde etmek için nasıl bir model uygulamaya soktular, buna bir mercek tutalım.
Başta kargo taşımacılığı yapan şirketler, işçilik maliyetlerini acenta, kiralık araç ve şimdi de esnaf kurye modeliyle düşürmeye çalışıyorlar. Trendyol, Hepsiburada, Yemeksepeti gibi dijital platformlar, dağıtım işlerini esnaf kurye modeliyle yürütüyorlar. Patronun çalışanın hiçbir sorumluluğunu almadan işlettiği bu sistem onlar için büyük kazançlar sağlarken, işçiler açısından güvencesiz, sendikasız bir şekilde düşük ücretlere uzun süreler çalışmak anlamına geliyor.
“Kendi işinin patronu ol, işçilikten kurtul, girişimci kurye olarak aracını al gel” gibi cezbedici sloganlarla bu modeli cazip göstermek istiyorlar. Bir araç alan ve küçük bir şirket kuran emekçiyle parça başı yani teslimat başına bir ücret karşılığında anlaşma yapılıyor. Böylece aracın yakıt, bakım ve sigorta giderleri, çalışanın sigorta, yemek, yol ve buna benzer giderleri çalışanın sırtına yükleniveriyor. Böylece aslında her türlü sorumluluktan kurtulmuş oluyor esas şirketler. Çalışanın trafik kazası ve aslından iş kazası geçirmesi durumunda işveren sorumlu olmuyor.
Bugün sektörün patronları bu sistemden o kadar memnunlar ki bu kapsamda olmayan işçileri de esnaf kurye olmaya zorluyorlar. Özelikle motokurye olarak çalışanlara “istifa et, kendi motorunu al gel ve daha fazla para kazan” diyorlar.
Asıl dertleri kârlarını arttırmak olan patronlar, bunu sadece daha fazla kazanmak için yapmıyorlar. Sendikalaşmanın ve örgütlenmenin önüne geçebilmek için de bu model onlar açısından çok kullanışlı. İşçiler şirket bünyesinde sigortalı olmadıkları için sendika üyeliği hakkına da resmi olarak sahip değiller, çünkü esnaf olarak gözüküyorlar. İlk başta oranın işçisi olmuyorsun, onların tabiriyle sen de patronsun. Bu kâğıt üstünde böyle olsa da fiilen böyle değildir. Son zamanlarda yapılan bir araştırmaya göre esnaf kuryelerin bir aylık kazancından bütün masraflar düşüldüğünde, elde kalan para asgari ücretin altındadır.
Bugün patronlar bütün bir çalışma hayatını kuralsız, güvencesiz dizginsiz bir sömürünün olduğu bir hale getirmek istiyorlar. Bu onlar için büyük kârlar demekken bizler için yoksulluk, düşük ücret ve sendikasız, güvencesiz çalışma demektir. İşte bugün ülke çapında ayağa kalkan kuryeler, bu tabloya karşı mücadele ediyorlar. “Patronların kölesi olmayacağız” diyorlar. Patronların saldırılarına kaşı duran kurye işçilerle dayanışma içindeyiz. Unutmayalım ki bu saldırılara karşı durabilmenin ve kalıcı kazanımlar elde etmenin yolu bilinçlenmek, birlikte mücadele etmekten ve kalıcı birlikler kurmaktan geçiyor.