Mahkeme heyeti iş güvenliği uzmanı Aslı Bozkurt, fabrika sorumlu müdürü Asiye Angın, genel ustabaşı Erşan Öztürk ve sorumlu personel Ahmet Çağırıcı’ya 6 yıl 8 ay hapis cezası verdi. Fabrika müdürü ve genel ustabaşı Hasan Ali Velioğlu 12 yıl 6 ay, fabrikanın patronları Ali Rıza Coşkun ve Yaşar Coşkun ise bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olma suçundan 16 yıl 3 ay ceza aldı. Tutuklu yargılanan Hasan Ali Velioğlu, tutuklu kaldığı süre göz önünde bulundurularak tahliye edildi.
İşçi aileleri ve avukatları mahkemenin kararına tepki gösterdiler. Mahkeme heyetinin siyasi iktidar ve ona yakınlığıyla bilinen MÜSİAD Sakarya Şube başkanı olan patron Yaşar Coşkun’un etkisi altında karar aldığını vurguladılar. Avukat Can Atalay şunları söyledi: “Yaşar Coşkun’un ‘daha yaşınız genç, daha terfi edersiniz’ dediği heyet verdi bu kararı. Bize değil Tayyip Erdoğan’a, Süleyman Soylu’ya, kapıda kendisini patrona siper eden iki pırpırlı emniyet müdürü başta, Sakarya Emniyeti’ne soracaksınız. Neden hırsızla, uğursuzla, katille değil işçiyle emekçiyle uğraşıyorsunuz? Biz bu işi bırakmayız. Bu aileler bu işi bırakmazlar. Şu ana kadar hiçbir şeye boyun eğmediler ve bırakmadılar. Ama tekrar aynı soruyu orta yere koyalım: Bu memleket böyle devam eder mi? İşçinin canı en ucuz maliyet kalemi olarak devam eder mi? Etmez!”
Patlamada oğlunu kaybeden ve mahkeme süresince sanıklar tarafından tehdit edilen bir baba da tepkisini şu sözlerle dile getirdi: “Ben o çocuğun kanını bunlara yedirmeyeceğim. O çocuğun kanının üstüne kimse bina yapmayacak. Sakarya Emniyet Genel Müdürü özellikle sana söylüyorum. Kaçak barut üretiliyor, denetlemeler haber veriliyor, hiç mi vicdanın sızlamıyor? Bir yıldır bas bas bağırıyorum. Bu denetlemeler nasıl haber veriliyor? Nasıl rahat ediyorsun? Geçen duruşmada bol bol tehdit ettiler. 54 yaşında kendi halinde bir adamım. Beş kişilik bir ailem vardı, devletin kurumlarının yardım ve yataklığıyla 4’e düşürdüler. Çocuğumun birini katlettiler.”
Avukat Gülşen Özbek ise yaptığı konuşmada ailelerin onlara yaşatılanlar yüzünden yaslarını dahi yaşayamadıklarını, şimdi mezarlarına gidip yaslarını tutacaklarını söyledi. İşçi ailelerini tehdit edenlerin iyi hal indirimi almasına tepki gösterdi. Bu kararın “suç ortaklığı” olduğunu, adil olmadığını, acıları hafifletmediğini söyledi.
6 Ocak 2021’de başlayan davanın ilk gününden itibaren, ölen işçilerin aileleri ve patlamada yaralanan işçiler ısrarla bu davanın da Soma, Ermenek ve diğer iş cinayeti davaları gibi, sorumluların ödül gibi cezalar almasıyla sonuçlanmasını istemediklerini haykırdılar. Bu son olsun, suçlular hak ettikleri cezayı alsın ki bir daha kimse işçilerin canını alacak ihmallere neden olamasın istediler. “Bizim ocağımıza ateş düştü, bizim canımız yandı, kaybettiklerimiz geri gelmez ama başka canlar kurban olmasın” dediler. 8 duruşmanın her birinde, duruşma öncesi yapmak istedikleri açıklamalar polis zoruyla engellenmeye çalışıldı, duruşma salonlarında sanıkların ve avukatlarının hakaretlerine maruz kaldılar. Ama bütün bunlar onları yıldırmak bir yana haklı davalarına daha sıkı sarılmalarını sağladı.
Aileler ve avukatları, sanıkların bilinçli taksirle ölüme neden olma suçuyla değil, olası kastla ölüme sebebiyet verme suçundan ceza almasını talep ediyorlardı. Çünkü duruşmalar süresince ortaya konulan tüm deliller ve işçilerin anlattıkları bunun bir kaza değil göz göre göre gelen bir cinayet olduğunu kanıtlıyordu. 2009 yılından patlamanın yaşandığı 2020 yılına kadar 5 kez iş cinayeti yaşanmasına rağmen fabrikada aynı koşullarda üretime devam edildi. Patlamadan bir hafta önce işçiler, fabrikanın Çin Mahallesi denilen bölümüne bu kadar malzeme yüklenmemesi için uyarı yaptıkları halde “Bir şey olmaz, patlama olacaksa Çin Mahallesinde olsun, yukarıda daha fazla işçi çalışıyor” cevabı aldılar. Fabrikada gerekli havalandırma sistemi yapılmamıştı, fabrikadaki kimi yapıların inşaat ruhsatı dahi yoktu. Yasa dışı barut üretiminin yapıldığı fabrikada işçiler sürekli üretim baskısı altında çalıştırılıyorlardı. Bütün bunlar patlamanın patronlar eliyle gerçekleştirilmiş bir toplu katliam olduğunun kanıtıdır.
Soma’da, Ermenek’te, Torunlar’da olduğu gibi Coşkunlar davasında da çıkan karar ve duruşmalar boyunca sanıkların takındığı kibirli tutum, sermaye sınıfının işçi düşmanlığını bir kez daha ortaya koymuştur. İş cinayetlerinde kaybettiğimiz onbinlerce canın hesabını sormak, sorumlulara gerçek cezaların verilmesini sağlamak, en önemlisi de iş kazalarını ve iş cinayetlerini engellemek için işçi sınıfı örgütlenmeli ve mücadele etmelidir. İşçilerin can güvenliğinin tek koşulu örgütlü olmaktır.