
İnsan için en güzel mevsimdir bahar. Hem göze hem ruha hitap eder. Doğa canlanır, çiçekler açar ve ağaçların o hoş kokusu, erik ağaçlarının çiçekleri içimizi nice güzel duygularla doldurur. Baharda doğanın coşması boşuna değil. Çünkü sağlam tutunmuş ağaçların kökleri toprağa. Nice kışa meydan okumuş. Güneşin doğuşunu, havanın ısınmasını beklemiş o kökler, dallarına bereket taşımak için. Rengârenk çiçeklerin tohumları sabırla güneşli günleri beklemişler doğa ananın koynunda. Bahar gelince dünyaya, güneş açınca kim durdurabilir toprak altında saklanan tohumların boy vermesini, kuru görünen dallarda güneşi bekleyen tomurcukların patlayıvermesini? Ne engel olabilir nergislerin, sümbüllerin, papatyaların yeryüzünü kaplamasına? Kim engelleyebilir eriklerin çiçeklenmesini ve zamanı gelince meyve vermeye hazırlanmasını? Kimse durduramaz kökleri toprakta, derinlerde ve sağlam olanları.
Biz işçiler de aynı böyleyiz kendi köklerimiz üzerinde. Fabrikalarda, işyerlerinde; mahallelerde, evlerde baharı 1 Mayıs’la karşılıyoruz. İşçinin kızıl gelincikler gibi açtığı o güzel günü, 1 Mayıs’ı karşılıyoruz. 1 Mayıs’ta yine alanları dolduracağız büyük bir coşkuyla. Taleplerimizi haykıracağız, kara kışlara meydan okuyacağız. Çünkü sınıf köklerimiz çok sağlam ve sarsılmaz. Amerika’da, 1886’da “8 saat iş, 8 saat uyku, 8 saat canımız ne isterse” diye haykıranların torunlarıyız biz. Geçmişin mücadelelerinin ışığında mücadelenin ve direncin o güzel ve canlandıran kokusunu dünyaya yayacağız. İşgününün kısaltılması mücadelesi hâlâ önemini yitirmiş değil. Ücretlerimiz, çalışma koşullarımız, demokratik haklarımız ve daha birçok taleple sınıfımızın sorunlarını haykıracak ve dayanışma ruhuyla çözüme odaklanmak için alanlarda tüm dünya işçileriyle birlikte aynı duygularla yürüyeceğiz. Haydi, şimdi tüm dünyayı bayraklarımızla kaplama zamanı!