
Türkiye’de emekçiler yoksullukla boğuşurken iktidar sözcüleri son 20 yılda çağ atladığımızı söylüyorlar. Bir dakikalığına durup düşünelim, biz işçiler bu “çağ atlamayı” hayatımızın neresinde görebiliyoruz? Evet, birilerinin “çağ atladığı” doğrudur. Mesela pandemi döneminde işçilere sabretmeleri tavsiye edilirken dünyada olduğu gibi Türkiye’de de birçok şirket kâr rekorları kırdı. Son 20 yılda da Türkiye’de milyonerlerin sayısı arttı. Peki, biz işçiler için ne değişti? Çok şey… Ama bu değişim Erdoğan’ın dediği gibi bir çağ atlamak mıydı yoksa başka bir şey mi? Hep birlikte bakalım.
Türkiye’de asgari ücretin altında, asgari ücret ve asgari ücretin yüzde 20 fazlasını alan işçilerin sayısı 10 milyonu aşmış durumda. Ücretli çalışanların yarısı asgari ücret civarında maaş alıyor. Özel sektörde bu oran yüzde 69’u buluyor. Asgari ücret dört kişilik bir aile için açlık sınırının bile altında yaşamak demek. Evet, iktidar işçileri açlığa ve yoksulluğa mahkûm etti. İşsizlerin sayısı 8 milyonu geçti. Her iki gençten biri işsiz. Üniversiteler diplomalı işsiz yetiştirme kurumları gibi. Her yıl binlerce mezun işsizler kervanına katılıyor. İş cinayetlerinde her yıl binlerce işçi hayatını kaybediyor. Maliyet ve zaman kaybı olarak görülen iş güvenliği önlemleri alınmıyor. Türkiye’de resmi rakamlara göre 720 bin çocuk işçi var. Gerçekte ise bunun çok üzerinde çocuk işçi olduğu biliniyor. Yüzbinlerce çocuk sanayide, inşaatlarda, tarlada, fabrikalarda ölesiye çalışıyor. Minik bedenleri patronlar için ucuz, masrafsız ve itaatkâr işgücü olarak iştah kabartıyor. İktidarın çağ atladığımızı söylediği bir zamanda kadına yönelik şiddetin, tacizin, emekçi kadının çalışırken ya da evde maruz kaldığı eşitsizliklerin durmadan arttığını görüyoruz. Ve bunlar iktidar tarafından ya normal olarak kanıksatılmaya çalışılıyor ya da yok sayılıyor.
Düzen sahipleri bir lokma ekmeği bile bize çok görüyor. Kuru ekmekle doyun, hayatta kalıp çalışacak kadar yiyin, size yeter diyerek bizimle dalga geçiyorlar. Nefes alabiliyorsanız halinize şükredin der gibiler. Ama biz mücadeleci ve örgütlü işçiler bize dayatılan bu cehennemi tarihin hiçbir döneminde kabul etmedik. Bugün de kabul etmiyoruz. Zamlardan, hayat pahalılığından belimiz büküldü dediğimizde muktedirler yaşadıklarımızın sebebi olarak savaşları ve pandemiyi gösteriyorlar. Hayatımızı bize zehir eden savaşların, salgın hastalıkların ekonomik krizlerin asıl sebebinin kapitalizm olduğunu 1 Mayıs alanlarında haykıracağız. Çünkü savaşların, ekonomik krizlerin, salgın hastalıkların tek nedeni kapitalizmdir. Kârdan başka bir şey düşünmeyen kapitalistler yeterince kâr etmediklerinde dünyayı cehenneme çevirmekte hiçbir beis görmezler. Bize cehennemi yaşatan bu düzeni kabul etmiyoruz. Önümüzdeki 1 Mayıs’ta da meydanlarda çarkı bozuk bu düzeni kabul etmediğimizi bütün gücümüzle haykıracağız. Açlığa, yoksulluğa, haksız savaşlara HAYIR diyeceğiz.
Yaşasın 1 Mayıs!
Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz!