
1 Mayıs günü alanlara hâkim olan ruh ve coşku, insanın yüreğine dokunacak türdeydi. Atılan sloganlar, haykırılan talepler ve söylenen şarkılar hislerimizi dillendirdi ve aynı zamanda öfkemizi. Tabii beni etkileyen şeyler bu kadarla sınırlı değildi. Ben 1 Mayıs’a hayatımda ilk kez katıldım ve bununla beraber heyecanıma UİD-DER’le katılmak da eşlik etti. Gençlik pankartını taşımak, gençliğin de bu mücadelede olduğunu temsil etmek gurur verici bir histi. Bir genç, aynı zamanda bir öğrenci olarak yaşadığımız sorunlara ve karşılaştığımız engellere dur demek ve bunlarla mücadele etmek bana doğru yaptığımı hissettirdi. Çünkü söylenilenlerin ve inanılanların aksine, 1 Mayıs korkulacak bir gün değil, bütün benliğimizle sahip çıkacağımız bir gündür.
Yüz yüze kaldığımız sorunlar tek bir ülkeye veya yaş grubuna ait değildir. Emekçi sınıflardan insanlar olarak genç, yaşlı, kadın, erkek ve ülke, din, dil, ırk fark etmez omuzlarımıza yük bindirilirken. Dünyanın neresinde ve hangi dili konuşuyor olursak olalım, sen ve ben aslında aynı sorunları yaşıyoruz. İşte bu yüzdendir dillerimizdeki sloganların ve taleplerin aynı olması. Budur o 1 Mayıs günü alanlarda haykırılan sesin bu kadar kudretli olmasının sebebi. İşte bunun için sınıfımızla yan yana ve kol kola yürümeliyiz. Bu mücadelede ancak birlik ve dayanışma bir sonuç getirir bizim sınıfımıza. Belki de bu yüzdendir bu kadar etkilenmem. Daha önce o kadar kalabalığı bir arada görmemiştim. Onun getirdiği birlik duygusu, bendeki mücadele gücünü de alevlendirdi. Orada yalnızlık diye bir kavram yoktu çünkü. O gün esen rüzgârın bile farklı olmasının bir sebebi de budur belki. Çünkü hiç olmadığım kadar özgür hissettim.