
Bir fabrikada 4 aylık sözleşmeli işçi olarak çalışmaya başlamıştım. Kısa zamanda arkadaşlıklar edindim. İçlerinden biri çok içten ve samimiyetle davranıyordu bana ve diğer işçi arkadaşlarıma. Duruşunu ve sohbetini çok sevmiştim. Benim için çok farklıydı. Bir gün beni 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü etkinliğine davet etti. Çok heyecanlanmıştım, adını önceden duyduğum fakat yerini bilmediğim bir kapının aralanma zamanı gelmişti.
O gün geldiğinde sabah erkenden kalkıp geç kalmamak için hazırlanmaya başladım. Saat ilerledikçe hem merakım hem de heyecanım artıyordu. Annem “misafir gelecek gitmesen olur mu?” dediğinde bende “kafaya koydum, misafir gelse de eve geç dönsem de ben gidiyorum” demiştim. Derneğin kapısına geldiğimde insanlar beni samimi bir şekilde ve gülümseyerek karşılıyordu. Tanımadığım insanların böyle sıcak karşılamaları beni hem şaşırtmış hem de çok etkilemişti. Güler yüzlü erkekler, kadınlar ve çocuklar. Kendi kendime “ne kadar çok çocuk var” dedim. Sıcak bir yuva gibi geldi bana. Kadınlar için yazılan şiirler, şarkılar, hazırlanan videolar beni çok etkilemişti. Çünkü 8 Mart’ın ne anlama geldiğini burada öğrendim. Daha önce sendikalı bir işyerinde çalışıyordum. Elimize karanfil verilip geçiştiriliyordu. Burada ise kadınların eşit işe eşit ücret, iş saatlerini kısaltma mücadelesi ve bizlere bırakılan miras anlatılıyordu. Etkinlikte her şey en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş, muazzam işlenmişti. Kendi kendime “bunca zaman çok eksik ve boş yaşamışsın” demiştim.
Benim de bu mücadele örgütünde elimi taşın altına koymam gerektiğini düşündüm. İyi ki annemi bu sefer dinlememişim. Doğru yerde ve de doğru insanların içindeyim duygusu bende hâkimdi. Bundan sonra elimden gelen tüm çabamla ben de bu ailenin parçası olmak için söz verdim kendime. İyi ki davet edildim, iyi ki gelmişim, iyi ki varsın UİD-DER!