
Vardiya sistemi olan bir fabrikada çalışıyorum. En çok zorlandığımız vardiya, tahmin edersiniz ki gece vardiyası. Biyolojik olarak gece uyuması gereken canlılar olduğumuz halde biz uyumuyoruz, patronları zengin etmek için çalışıyoruz. Gece çalışmaları bizi bedenen de ruhen de çok yoruyor, yıpratıyor.
Yine gece vardiyasında olduğumuz bir gün gözlerimizden uyku aka aka çalışıyorduk. Hem biraz olsun açılmak hem de dertleşmek için yanımdaki kadın arkadaşlarla sohbete başladım. Son zamanlarda daha fazla kafama takılan şeyleri yüksek sesle dile getirdim aslında. Biz neden gece çalışıyoruz? Onlar zenginliklerine zenginlik katarken biz uyuyamıyoruz, sağlığımızdan oluyoruz, sevdiklerimizin yüzünü göremiyoruz. Biz sadece yaşayabilmek için bu koşullarda çalışmaya mecbur kalırken, soframızda zeytin peynirle doyarken zenginliğine zenginlik kattığımız bu patronları neden bir türlü doyuramıyoruz? Bu haksızlık değil mi? Benimle aynı durumda olan arkadaşlarım hak verdiler. Kimisiyse “ne yapalım, mecburuz çalışmaya” diyerek üzerinde durmadı. Evet, böyle arkadaşlarımız da var. Ama doğru olan düşünmek, sorgulamaktır. Düşünmeyen, sorgulamayan bir işçi yaşadığı haksızlıklara karşı çözüm arayışına girmez, mücadele de etmez.
Ben sorduğum soruların cevabını İşçi Dayanışması’nda buluyorum. Patronları neden doyuramadığımızın cevabını 169. sayıda [1] bir kez daha buldum. Öğrendim ki açgözlülük patronların yani sermaye sınıfının fıtratında var. Çünkü patronların tek derdi sermayesini daha fazla büyütmek, daha çok kâr elde etmek. İşte bu yüzden ömrümüzden çalmak pahasına bizi üç vardiya çalıştırıyorlar. İş güvenliği önlemlerini almıyor, her yıl yüzlerce işçi kardeşimizin ölümüne sebep oluyorlar. Ücretimizi üç kuruş daha arttırmamak için toplu sözleşme sürecini uzatıyorlar. İşte bu yüzden doğayı mahvediyorlar. Bir fabrika dolusu işçinin toplamını alsak tek bir fabrikanın bacasından çıkan zehrin verdiği zararı vermiyor doğaya.
Anlayacağınız biz bu açgözlü patronları ne yapsak doyuramayız. Ama ölesiye çalışmak zorunda kalmayacağımız, tüm insanların doyabileceği sınıfsız, sömürüsüz bir dünyayı kurabiliriz. Yeter ki inanalım, örgütlenelim, mücadele edelim.