
İşçiler, emekçiler olarak zor günler geçiriyoruz. Gecemizi gündüzümüze katıp çalıştığımız, cebimizdeki parayı kuruşuna kadar hesap ederek harcadığımız, her türlü ihtiyacımızı minimuma indirdiğimiz halde geçinemiyoruz. Geleceğe dair hayaller kurmayı, planlar yapmayı bir kenara koymuş, günü kurtarmanın derdine düşmüş milyonlarca işçi, ağız dolusu gülmeye, azıcık olsun kaygısız gün geçirmeye hasret yaşıyor. Çünkü kapitalizm denen sömürü düzeni buna izin vermiyor.
Kapitalizm bir dünya sistemidir. Bu yüzden tüm insanlığın sorunlarını ortaklaştırmış durumda: Ekonomik kriz, ekolojik kriz, küresel göç krizi, emperyalist savaş, salgın, açlık, hayat pahalılığı, eşitsizlik… Tüm ülkelerin ekonomileri kopmaz zincirlerle birbirine bağlıdır. Ülkeler, küresel üretim bandıyla bağlanmışlardır birbirlerine. Üretim için gerekli hammaddelerin hepsinin bir ülkede bulunması imkânsızdır. Bu yüzden bir işbölümü vardır dünyada. Mesela petrol bir ülkeden, tarım ürünleri bir başka ülkeden gelir. Kriz, salgın, savaş dünya ekonomisini olumsuz etkiliyor. Ürünlerin tedarik zincirini bozuyor, hammadde akışını engelliyor, fiyatları arttırıyor. Bir taraftan tarımsal üretim düşüyor ya da pahalanıyor, gıdaya erişim zorlaşıyor.
Sri Lanka’da artan gübre fiyatları nedeniyle baş gösteren kıtlık, dünyanın en büyük kahve ve et üreticisi Brezilya’da üretim düştüğü için fiyatların artması birkaç örnek sadece... Emekçilerin kaderi böylesine ortaklaşmışken hiçbir ülkede işçiler bu sistemin çelişkilerinden ve yarattığı sorunlardan kaçamaz, refaha kavuşamaz. Kapitalist sistemin sebep olduğu her türlü krizde ekmeği küçülen, dünyanın neresinde olursak olalım biz işçileriz. Ekmeğimizi büyütmek, mutlu olmak, geleceğe güvenle bakmak istiyorsak sorunlarımızın temel sebebini kavramak zorundayız!