
Egemenlerin ezilen sınıflardan korkması çok eskilere dayanır. O kadar eskidir ki, kölelik zamanında bile bu korku vardır. Tarihte birçok irili ufaklı köle isyanı yaşandı. Bizlere daha çok kölelerin efendilerine hizmet ettiği, onlardan korktuğu ve onların zenginlikleri uğruna hayatlarını kaybettiği anlatıldı sadece. Köleler insan yerine dahi konulmuyor, alınıp satılan bir eşya veya gelir kaynağı olarak görülüyordu. Ama korkanlar sadece köleler değildi. Aslında kölelerden daha çok korkan bir sınıf vardı: Egemen sınıf!
Örneğin Roma’da bazı senatörler kölelerin tek tip kıyafet giymesi için devlete bir öneri sunmuşlardı. Bu öneri önce kabul edilse de sonrasında hayata geçirilmeden iptal edildi. Devlet iptal gerekçesini şöyle açıklamıştı: “Eğer tek tip kıyafet giyerlerse sayıca ne kadar fazla olduklarının farkına varırlar. Bu da onların sayısal gücünü ortaya çıkarır ve isyan ederler.”
Bugün de işçiler olarak “modern köleler” durumundayız. Sayımız milyarlara ulaşmış durumda. Milyarlarca insan bir avuç asalağın lüksü için gece gündüz çalışıyor, canımızı veriyoruz. Üstelik tek tip kıyafete ihtiyaç duymadan da ne kadar çok olduğumuzu biliyoruz. Elimizin nasırından, yüzümüzün kederinden, açlığımızdan, yoksulluğumuzdan tanıyoruz birbirimizi. Kalabalığız, çok kalabalığız ama bir arada değiliz. Bir birleşebilsek göreceğiz o çok cesur görünenlerin nasıl korktuklarını. Unutmayalım ki egemenlerin cesareti, bizlerin korkularından beslenir ve bu sayede cennetlerini bizlerin cehennemi üzerine inşa ederler.
Şairin dediği gibi;
At korkuyu yüreğinden çal yere
Emek senin, umut senin korku ne
Yeter ki ellerin ellere kavuşsun
Güzel günlerin umudu ve inancıyla haydi gel sende katıl bize, kavuşsun ellerin ellerimize!