
İki bin sene evvel Akdeniz’i boydan boya kuşatan Roma İmparatorluğunda savaş esirleri ve köleler arasından dövüşçüler (gladyatör) seçilir, eğitilir ve hipodromlarda birbirleriyle ve vahşi hayvanlarla dövüştürülürlerdi. Arenaya çıkan gladyatörler, tribündeki imparator podyumunu “selam Sezar, ölmek üzere olanlar seni selamlar!” diye selamlamak ve ölümüne dövüşmek zorundaydılar. Bir gladyatör rakibini yere serince seyirciler kendilerinden geçip “öldür, öldür!” diye haykırırlardı. Gösterilerde nice insan ve hayvan can verirdi. Dehşet verici, öyle değil mi? O halde günümüzün dünyasına gelelim: ABD’nin Irak’ta yürüttüğü kanlı savaşın görüntüleri televizyonlardan canlı olarak yayınlandığında yüz milyonlarca insan bu görüntüleri bir bilgisayar oyunu izler gibi izledi. Savaşın dehşetini hissetmedi, bombaların parçaladığı insanlarla duygudaşlık kurmadı. Tıpkı gladyatörleri izleyen Roma halkı gibi…
O dönemde tam bir ihtişam görüntüsü içindeki Roma’da aslında uzatmalı çöküş süreci başlamış, yozlaşma, çürüme her yanı sarmıştı. Ama hipodromlardaki dövüşlerin bu çürüme ve yozlaşmanın ifadesi olmaktan öte bir anlamı vardı. İmparatorlar ve egemenler için politik güçlerini pekiştirmenin, o dönem için çok büyük ve kalabalık olan kentleri yönetmenin, halkın desteğini kazanmanın en etkili yoluydu bu. İmparatorlar eğlencelerde bedava ekmek ve yiyecek dağıtarak halkı oyalar, sorunlarından uzaklaştırırlardı. Şiddeti meşrulaştırır, tribünlerdeki halkı yeni topraklar fethetmek, bu topraklarda yaşayanları köleleştirmek için asker olarak kullanırlardı. Böylelikle kölelerin sırtından elde ettikleri zenginliğin üstüne oturarak ve körleştirip aldattıkları yoksul halkın desteğiyle siyasi güçlerini pekiştirerek düzenlerini ayakta tutarlardı. Romalı bir şair bunu “ekmek ve sirk” siyaseti olarak tanımlamıştı. Şüphesiz bugünün egemenleri bu siyaseti Romalı egemenlerden çok daha ustalıkla uyguluyorlar. Modern hipodromları, sirkleri 24 saat evlerimize, avuçlarımızın içine kadar taşıyorlar.
İhtişamlı bir şov ve görsellik dünyasında yaşıyoruz ama aslında kapitalizmin tarihsel kriz, tıkanıklık ve çürüme çağındayız. Emperyalist savaştan ekolojik krize, hayat pahalılığından artan şiddete kadar kapitalizmin yarattığı sorunlar bir girdap gibi büyüyor. Bu sorunlar gündelik yaşamımıza, soframızdaki ekmeğe, ruh halimize etki ediyor, bizleri nefessiz bırakıyor. Hâl böyleyken burjuvazi elindeki medya ve iletişim araçlarıyla bizi oyalayıp aldatmaya, bastırıp yönetmeye çalışıyor. Bugün insanların çalışmak ve uyumaktan arta kalan neredeyse tüm zamanı televizyon, bilgisayar, cep telefonu ekranı karşısında geçiyor. Spor, eğlence, magazin, yarışma programları, diziler, filmler, beynimize sahte imajlar yerleştiren reklamlar, aldatıcı, haberler, bilgisayar oyunları ve dipsiz sosyal medya kuyusuyla bu ekranlar insanları gerçek dünyaya karşı körleştiriyor; ilgilerini ekrandan taşan “sirk”te olup bitenlere odaklıyor, uyuşturuyor. Özellikle gençler YouTube, TikTok, Instagram gibi sosyal medya platformlarında kendi şovunu yapmaya özendiriliyor. İnsanlar bu sahte dünyayla gerçek yaşam arasındaki çelişki ve çatışmalar yüzünden hastalanıyor, parçalanıyorlar. Gladyatör dövüşlerinde şiddet ve kan vardır ama modern sirk dünyası da insanı çürütüp aptallaştırmaktadır.
Egemenler medya eliyle insanların duygularını, fikirlerini, davranış kalıplarını, yönelimlerini şekillendiriyor, yönetiyorlar. Yani aslında emekçileri kendi gerçeklerinden koparıp hasta ediyor, hipodromda “öldür, öldür” diye haykıran Romalının durumuna düşürüyorlar. Mesela pandemi döneminde medya eliyle dehşet senaryoları yaratıldı, bu senaryoların gerçek olduğuna inandırılan insanlar evlerine kapatıldı. Pandemiden önce onlarca ülkede isyan edip ayağa kalkan emekçiler bir anda meydanları boşalttı. Burjuvazi böylece rahat bir nefes aldı. Ukrayna’daki savaş üzerinden Batılı ve Rus egemenler çıkar kavgasına tutuşmuşken Batı medyası Rusya’yı tek suçlu ilan edip şeytanlaştırdı. Özellikle Batı’da milyonlarca emekçi NATO’nun tarafını tutmaya ikna edildi. Türkiye’de ekonomi tepetaklak yuvarlanırken ve sorunlar ağırlaşırken iktidar medyası; “yerli araba üretildi”, “doğalgaz bulundu”, “maden bulundu”, “petrol bulundu” gibi sonu gelmeyen yalanlarla milyonların aklını esir almaya çalışıyor. Bir gün doları diline dolayan, bir gün NATO ile ertesi gün Yunanistan’la gerilimi yükselten iktidar, işçi ve emekçileri milliyetçilik temelinde dolduruşa getirmek istiyor!
Çok açık ki biz işçi ve emekçilerin gerçeğe, gerçeği görmeye ihtiyacı var. Bu nedenle dikkatimizi sirkin dışında olup bitenlere vermeli, modern sirk dünyasının esiri olmamalı ve bunu yapabilmek için de UİD-DER gibi mücadele örgütlerinde birleşmeliyiz!