
Geçenlerde çalıştığım firmadan danışmanlık almak isteyen bir işletmeye gittim. Görüşmeyi yaptığım kişi genç bir kadındı. Önce yapacağımız iş üzerine konuştuk. O, bizim firmadan neden danışmanlık almak istediklerini anlattı. Ben ekonomik krizin firma üzerindeki etkisini öğrenmek ve zamlar hakkında ne düşündüğünü anlamak için sohbetin yönünü biraz değiştirdim. Üretimlerinin nasıl ve ne durumda olduğunu, işlerinin nasıl gittiğini sordum önce. “İyi çok şükür” diye başlayıp ne kadar çok kazandıklarını anlatırken zamlardan, hayat pahalılığından hiç söz etmemesine biraz şaşırdım. “Bu kadın burada bir işçi değil mi” diye düşündüm. “Her yerde pahalılık var, zamlar var, sizi, evinizi etkilemiyor mu?” diye sorduğumda öyle bir sorunu olmadığını anlatmaya başladı. Alışverişle uğraşmıyormuş, sabah işe geldiğinde kahvaltısı, akşam evine gittiğinde yemeği hazırmış. “Bu kadın nasıl bir işçi, neyin nesidir? Nasıl bir hayat yaşıyor?” diye iyice meraklanmaya başlarken o anlatmaya devam etti: “Ama geçenlerde buzdolabımız bozuldu, işyerine yiyecek getirip dolaba koyamıyoruz. O yüzden de iki üç gündür fırına uğrayıp simit, poğaça falan alıyorum. Ya şok oldum, iki simit bir poğaçaya 35 lira para verdim.” Bunun üzerine “Zaten her şeyin fiyatı çok arttı, haberiniz yok mu? Keşke sadece simit ve poğaçada artış olsa. Hiç market alışverişi yapmıyor musunuz, dışarda her şey aşırı pahalı, dünyadan haberiniz olsa iyi olur” dedim. Alışverişi eşi yapıyormuş, o yüzden bu tip şeyleri bilmiyormuş. İyice işkillenmiştim, “bu kadın ne iş yapıyor burada, neden dünyadan haberi yok?” diye düşünürken bir de ne öğreneyim? Meğer işi bağlamak için görüştürüldüğüm bu genç kadın patronun kızıymış! Gerçekten de başka dünyalarda yaşıyormuşuz!
Yaşadığım bu örnekle bir kez daha gördüm ki, hayat pahalılığından, zamlardan canı yanan, beli bükülen biz işçileriz. Bu koşullar bizim yükümüzü arttırırken patronlar için yeni fırsatlar yaratıyor. Zamlar karşısında ezilen, her geçen gün yoksulluğa mahkûm edilen bizleriz. Çalıştığım işyeri firmalara danışmanlık hizmeti veren bir şirket. Şirketlere bu hizmeti vermek için koşturan, emek veren biz emekçiler olduğumuz halde ücretlerimiz son bir yıldır yerinde sayıyor. İşyerindeki arkadaşlarıma ücretlerimizi arttırmak için patronla konuşmamız gerektiğini anlattığımda her biri konuşmamak için bir bahane uyduruyor. İşsiz kalma korkusuyla seslerini çıkaramıyorlar. Bu koşullara razı geldiğimiz için de geçimimiz günden güne zorlaşıyor. Oysa patronların “çok şükür” dediği bu koşullardan kurtulmamızın tek bir yolu var. Hakkımızı aramak, birlik olmak ve mücadele etmek!