
Çalışıyoruz, üretiyoruz, emek veriyoruz. Çok çalıştığımız halde temel ihtiyaçlarımızı bile karşılayamıyoruz, nice sıkıntıyla boğuşuyoruz. Elbette bu kadar sorun kendiliğinden çözülmeyecek. Artık her sorunumuz bir mücadele konusu oldu. Yani hayatımızın her alanında haksızlıklara karşı, taleplerimiz için mücadele etmek zorundayız. Bu mücadeleyi hakkıyla verip sonuç almak için de biz işçi sınıfının siyasetini yapmalıyız. Bizi siyasetten uzak tutmaya çalışan egemenlere inat bulunduğumuz her yerde sınıfımızın siyasetini yapacağız. Yani işçi sınıfının taleplerini ve çıkarlarını gözeteceğiz, öne çıkaracağız, bunun için birlik olacağız. Bu amaçla Esenyurtlu emekçi kadınlar olarak bir araya gelip İşçi Dayanışması gazetemizin 173. sayısının başyazısını [1] okuyup üzerine sohbet ettik. Tabi yazının da bizi yönlendirdiği gibi sohbetimizde sadece yoksulluğumuzu değil işçi sınıfının içinden geçtiği süreci ve yapabileceklerimizi de konuştuk. İşçi sınıfı siyasetinin ne demek olduğunu konuştuk. Çünkü işçi sınıfının gözünden bakmazsak, kapitalizmi anlamazsak bu süreci de anlayamayız, sömürü çarklarını, bu çarklar dönerken her şeyin bizim sırtımıza nasıl yıkıldığını çözemeyiz. Bu cendereden kurtulamayız.
Gıda işçisi bir kadın arkadaşımız söze şöyle başladı: “Bal gibi de siyaset yapacağız. Siyaset o kodamanların tekelinde değil. Bize ‘ölün’ diyorlar resmen, oysa biz yaşıyoruz. Kanlı canlı yaşıyoruz. Tabi ki konuşacağız. Bugüne kadar sustuk da ne oldu! Her gün ‘acaba bugün ne olacak?’ diye düşünmeye başladık. Markete gidiyoruz, fiyatlar sürekli değişiyor, hatta fiyat etiketi yapıştırılmıyor. Sürekli ucuz bir şeylerin peşinde koşuyoruz. Benim kızım öğrenci. Defterler çok pahalandı. Geçenlerde 20 liralık defter almak için 1 saatlik yol yürümüş. Bu bize reva mı? Çalıştığım fabrikada kadınların hepsi aynı durumda. Yatıyoruz zam, kalkıyoruz zam. Gülmeyin ama önceden kadınlar arasında iki dedikodu yapılırdı artık o da yapılmıyor. İnsanlar kaygılı fakat büyük bir sorun var; bunca yapılanları iktidara bağlamıyorlar. İnanın ben de UİD-DER’e gelmeseydim işçi arkadaşlarımdan farklı düşünmeyecektim. Şimdi onlara anlatıyorum, bu yaşananlar patronlar sınıfının ve bizi yönetenlerin yüzünden diyorum.”
Eğitim işçisi bir arkadaşımız da “okulda hocalarla sürekli geçinemediğimizi konuşuyoruz. Toplumda bizim yani öğretmenlerin maaşlarının yüksek olduğu zannediliyor, oysa aynı durumdayız. Ne kadar ücret alacağımızı patronlar sınıfının siyasetçileri belirliyor. Siyasetin dışında kalmamız, siyasete ilgisiz kalmamız mümkün değil. Zaten yok sayılan sorunlarımızı konuşmamız, tepkimizi ortaya koymamız bile siyaset değil midir? Geçen 300 lira aldım yanıma. 200 lira harcarım, 100 lira da fazladan bulunsun diye düşündüm. Ama yetmediği gibi 50 lira da borçlanarak döndüm. Yani biz işçiler soframıza ne kadar ekmek geldiğinin hesabını elbette yapacağız. İşçi kendi siyasetini yapmalı” dedi.
Tekstil işçisi bir kadınsa şöyle dedi: “Emekçinin siyaseti yalan, dolan, rant siyaseti değildir, haklı bir siyasettir. Siyasetin dışında olmak mümkün değil. Sen istemesen de iktidar seni kendi siyasetine yani kendi çıkarlarına alet ediyor. Hatta bunu öyle bir yapıyor ki kendi sorununa yabancı hale geliyorsun. İşçiler arasında ‘fakirim’ demek ayıp sayılıyor. Fakirliği yüceltelim demiyorum ama fakir olmak utanılacak bir şey değil. Biz neden utanalım? Biz yönetmiyoruz ki bu ülkeyi, utanalım. Biz sömürmüyoruz ki utanalım. Alnımızın teriyle çalışıyoruz. Allahtan bilinçli işçileriz de egemenlerin pisliğini anlayabiliyoruz. O kadar öfkeliyim ki bu sisteme, yaşamımızı elimizden alıyor. Her şeyi kısıyoruz. Sofralarımızdan eksilen eksilene… İnsanlar evine misafir bile kabul edemiyor artık. Önceden misafir gelince önüne iyi şeyleri indirirdik, ama şimdi gelmesin diye bakıyoruz. Yani emekçi kadınlar olarak süreci iyi anlamalıyız, birlik ve mücadele bizim için hayati bir zorunluluk artık!”
Yaşamımızı kimin zehir ettiğini kavramamız için örgütlü olmaktan başka çaremiz yok. Emekçi kadınlar olarak bir araya gelelim. UİD-DER çalışmalarına katılmaktan geri durmayalım. Çocuklarımızın şu acımasız düzende heba olmasına izin vermeyelim. Günden güne artan çürümüşlüğe, zulme boyun eğmeyelim. Biz işçi sınıfıyız, her şey bizim ellerimizde. Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz!