
“Cumhuriyetimizin 100’üncü yaşını kutlayacağımız 2023, inşallah büyük ve güçlü Türkiye’nin inşasını müjdelediğimiz yeni bir milat olacaktır.” Bu sözler Erdoğan’a ait. Anlatıya göre Türkiye ekonomisi, 2023’te dünyadaki en büyük 10 ekonomi arasına girecek, işsizlik yüzde 5’in altına düşecek, kişi başı milli gelir 25 bin dolara yükselecekti. Tek adam rejimini getiren 2017’deki anayasa değişikliği referandumunda, iktidar, “büyük Türkiye” söylemini kullandı. Keza 2018 seçimlerinde de “büyük Türkiye, güçlü lider” propagandasıyla Erdoğan kurtarıcı olarak sunuldu. Yani siyasi iktidar yıllardır “Büyük Türkiye” masalı anlatıyor. Refah seviyesinin artmasını ve daha iyi bir yaşam sürdürmeyi isteyen milyonlarca emekçiyse bu propagandaya inandı, hâlâ da inanan var.
Peki, son 10 yıldır “büyük Türkiye” vaatleri veren siyasi iktidar gerçekte neyi büyüttü? Gelin, 2022’nin “büyük Türkiye” manzarasına bakalım. İşte son 10 yılın “büyüyenler” listesi: Yoksulluk, enflasyon, uyuşturucu kullanımı, eğitim ve sağlık sorunları, işsizlik, demokratik hak gaspları, insan hakları ihlalleri, iş cinayetleri, gelir eşitsizliği, kadın cinayetleri, huzursuzluk, mutsuzluk, gelecek kaygısı, güvenlik kaygısı…
Enflasyon rekor üstüne rekor kırmaya devam ediyor. Ekim ayı için %85 olarak açıklanan yıllık resmi enflasyon son 24 yılın zirvesine oturdu. Gerçek enflasyon ise yüzde 185’in üzerinde! Enflasyon yükselirken ücretlerin aynı oranda arttırılmaması emekçilerin alım gücünün düşmesine, yoksulluğun görülmemiş derecede büyümesine yol açtı. 2022’de Türkiye enflasyonda dünya birincisi, işsizlikte dünya beşincisi oldu. Enflasyon ve işsizlik oranlarının toplamından oluşan sefalet endeksi sıralamasında ise 156 ülke arasında Türkiye yine birinci sırada!
Yıllar içinde eğitim ve sağlık alanında yaşanan sorunlar da büyüdü. Nitelikli, ücretsiz sağlık ve eğitim hizmetine ulaşamayan emekçiler özel okullara ve hastanelere yönlendirildiler. Eğitim ve sağlık emekçilerinin çalışma koşulları daha da ağırlaştı, ücretleri düştü. Öğretmenlerle veliler, doktorlarla hastalar karşı karşıya getirildi, sağlık emekçilerine yönelik şiddet hiç olmadığı kadar arttı.
Siyasi iktidar dünyanın en büyük adalet sarayını yapmakla övünedursun, Türkiye, insan hakları ihlallerinde dünya liderliğine yükselmiş durumda! 31 Ekim 2022 itibariyle, 19 bin 850 dosya (tüm başvuruların yüzde 26’sı) ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) en fazla başvuru yapılan ülke Türkiye oldu. AİHM’e başvuru yapabilmek için kişinin bulunduğu ülkedeki iç hukuk yollarını tüketmiş olması gerekiyor. Bu da demek oluyor ki iş cinayetlerinde yakınlarını kaybeden ailelerden yaşam alanları ve arazileri maden şirketlerine peşkeş çekilen köylülere, rejime muhalif siyasetçilerden basın emekçilerine binlerce insan Türkiye’de adalet bulamadığı için AİHM’e başvurmuş. Ayrıca Türkiye en çok tutuklu gazeteci bulunan ilk 10 ülke arasında yer alıyor.
Türkiye iş cinayetlerinde de Avrupa birincisi. 2022’nin ilk 10 ayında 1521 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. Böylece AKP’nin iktidarda olduğu 20 yıl içinde iş cinayetlerinde ölen işçi sayısı 30 bin 224’e yükseldi. 2012’den bu yana her yıl; özgürlük, sağlık, eğitim, sosyal yardımlar, alım gücü, kişi başına düşen gelir gibi kriterler kullanılarak dünya mutluluk endeksi açıklanıyor. 2012 yılında rapor ilk yayımlandığında Türkiye mutluluk sıralamasında 156 ülke arasında 77. sıradaydı. Fakat 2021’e gelindiğinde 112. sıraya kadar gerilemişti. Tersinden söyleyecek olursak dünyanın en mutsuz 34. ülkesi olduk.
Milyonlarca genç gelecek kaygısı içinde ve bir çıkışsızlık sarmalında debeleniyor. Yüz binlerce genç uyuşturucuya yöneliyor. Özellikle son yıllarda Türkiye, uyuşturucu giriş çıkışının en fazla arttığı ülkelerden biri oldu. Cezaevinde uyuşturucu suçundan tutuklu ve hükümlü bulunan kişi sayısı 100 bini geçti. Türkiye sentetik uyuşturucu kullanımı sonucu ölümlerde de Avrupa ülkeleri arasında birinci sıraya yerleşti!
Şimdi bir kez daha Erdoğan’ın söylediklerine bakalım: “Hak ve özgürlükleriyle, güvenliğiyle, huzuruyla, zenginliğiyle, refahıyla büyük ve güçlü Türkiye güneşinin doğuşu Allah’ın izni ile çok yakındır.” Yukarıdaki “büyük Türkiye” tablosundan çıkan sonuç nedir peki? Üzerimize “büyük ve güçlü Türkiye” güneşi mi doğuyor, yoksa tek adam rejiminin zifiri karanlığında mı yaşıyoruz? Her şey ortada! İşçi ve emekçiler olarak gerçekten aydınlık, güneşli günler istiyorsak bize zifiri karanlığı yaşatan tek adam rejimine karşı birliğimizi ve mücadelemizi büyütmekten başka seçeneğimiz yok.