
Ekonomik krize denk gelen Covid-19 salgınını fırsat bilen egemenler tüm dünyada bir korku atmosferi yarattılar. Salgını bahane ederek krizin gerçek nedenlerinin üstünü örttüler. İşyerinde çalışmak hariç insanların sokağa çıkmasını engellediler, karantina bahanesiyle herkesi eve hapsettiler. Salgının etkisi geçtikçe gerçekler daha anlaşılır oldu. Şimdilerde sokağa çıkma yasakları, eve kapanmalar, sosyal mesafe kuralları yok. Peki, bugünlerde evden çıkabilen var mı?
Covid-19 salgını boyunca önlem adı altında sosyal mesafe kuralları, sokağa çıkma yasakları gibi uygulamaların halk sağlığıyla hiçbir alakasının olmadığını biliyorduk. Çünkü bizler o dönem tıkış tıkış servislerde, kalabalık yemekhanelerde, yan yana tezgâhlarda, hiçbir önlem alınmayan işyerlerinde çalışmaya devam ettik. Ekmek almak için, parkta yürüyüş yapmak için bile sokağa çıkamazken çarklar durmasın diye gece gündüz fabrika kapıları açık tutuldu.
Şimdilerde salgın geçti, önlemler kaldırıldı, eve kapanmak için hiçbir baskı görmüyoruz. Fakat salgın dönemindekine benzer bir kapanmayla karşı karşıyayız. Üstelik kendi rızamızla kendimizi eve kapatıyoruz. Hiçbirimiz bu durumu istemesek de ne yazık ki buna mecburuz. Salgın döneminde hepimiz çok zorlandık. Özgürce sokakta dolaşmak bile ne kadar kıymetliymiş anladık. Sevdiğimiz eş, dost, arkadaşlarla birlikte içeceğimiz bir bardak çayın hayaliyle atlattık o günleri. Peki, o günler geride kalmışken bütün bunları, özlediğimiz şeyleri yapabiliyor muyuz? Tabi ki hayır! Ne sinemaya gidebiliyoruz, ne tiyatroya ne konsere. Dışarıda oturup bir bardak çay içmek, yemek yemek bile neredeyse imkânsız. Temel ihtiyaçlarımıza yetişemiyorken bütün bunlara ayıracak bütçemiz yok. Dışarıya çıkamıyoruz, hayat pahalı evde görüşelim desek maalesef o da olmuyor. Çünkü ne misafirliğe gidecek ne de misafir kabul edecek bütçeye sahibiz. Çünkü yoksulluğumuzu daha da büyüttüler, derinleştirdiler. Ne kadar acı ki bu kadar küçük hayallerimizi bile kursağımızda bıraktılar. İstediğimiz hayat yerine, bizi kendi istedikleri hayata mecbur bırakanlara karşı ne yapmalıyız?
Hızına yetişemediğimiz hayat pahalılığı karşısında biz de “ARTIK YETER!” diyelim. Bu düzen böyle devam edemez, etmemeli! Bize sürekli yetinmemizi söyleyenlere, sınıf dayanışmamızı güçlendirerek cevap vermeliyiz. Bütün sınıf kardeşlerimizi UİD-DER’le birlikte mücadeleye davet ediyoruz. Kendimizi ancak kendimiz kurtarabiliriz, bize bizden başkasından fayda yok.