
Geçtiğimiz günlerde mücadele örgütümüz UİD-DER, “İşçi Sınıfı ve Sınıfın Siyaseti” konulu bir seminer düzenledi. Bizler de bugünün öğrenci gençliği, yarınların mücadeleci işçileri olarak seminere katılma şansı yakaladık. O gün aramızda olamayan arkadaşlarımızla seminerde işlenen “siyaset-sınıfın siyaseti” başlıklarını nasıl tartıştığımızı sizlerle paylaşmayı kendimize bir borç bildik.
İlk olarak söze siyasetin ne demek olduğu sorusu ile başlayacağımızı fakat basit kelime anlamını bulmak için karşılığını sözlükte aramayacağımızı belirterek başladık. O gün seminere katılamayan arkadaşların meraklı bakışları esnasında bir arkadaşımız sözü alarak, “siyaset tamamen bugün bizim yaşamımız demek. Asla ayrı düşünemeyiz. Eğer bir insan yaşamını emeği ile sürdürüyorsa bu konu özellikle onu ilgilendiriyordur. Kantinden alamadığın bir tost, paran yok diye dışardayken içmek için alamadığın su, bu yüzden hissettiğin üzüntü bile bir siyasetin sonucudur.” Bu noktada başka bir arkadaşımız “siyasetin sonucudur diyorsun, peki hangi siyasetin sonucudur bu?” Soruya cevap veren ise bu son seminere katılamamış olan arkadaşımızdı: “Elbette ki patronların siyasetinin sonucudur. Asıl merak ettiğim şey ise nasıl oluyor da patronlar kendi sınıf siyasetini bu kadar rahat yapabiliyorken, biz kendi sınıf siyasetimizi yapmayı bilmiyoruz, bizi tutan ne?”
Diğer bir öğrenci arkadaşımız “Çünkü seminerde de anlatıldığı gibi tek tek işçileriz, dağınık haldeyiz. Kendi sınıfının siyasetinden önce bile anlaşılması gereken “siyaset” denildiğinde ne anladığımızdır. Siyaset sadece mecliste bakanların, vekillerin yaptığı bir şey olarak algılanıyor. Bence öyle bir şey değil tek başına. Evet, onların yaptığı da siyaset. Ama patronların siyaseti, onların çıkarlarının ifadesi. Bizi düşündükleri için yapmıyorlar bu siyaseti. Bir de “ben siyaset yapmıyorum diyenler var mesela, ya onlara ne demeli?” Seminere katılamamış olan arkadaşımız, “Ben siyaset ile uğraşmıyorum, yapmıyorum derken bile bir siyaset yapıyoruz. Bu fikri kim soktuysa aklımıza, bu lafı kim söyletiyorsa bize tam da onların siyasetini yapmış oluyoruz hem de! Mesela okullarda tıpkı fabrikadan çıkan ürünler gibi bizi bir kalıba sokmak istiyorlar. Hepimiz onların istediği gibi düşünelim, itiraz etmeyelim, ses çıkarmayalım istiyorlar. Eğer itaat etmezsek onların gözünde sınıfta kalıyoruz. Asi gençlik oluyoruz. Çünkü onların çıkarlarına hizmet etmediğimizde kendi sınıf çıkarlarımız için çalışacağımızı biliyorlar.”
Bir diğer öğrenci arkadaşımız ise konuyu şu noktadan ele alıyor; “Biz siyaset yapmazsak elbette ki başkaları bizim yerimize yapacaktır. Bu da bizim yararımıza olmaz tabi ki. Zaten ülkenin durumuna bakacak olursak bunu çok net görebiliriz. Yoksuluz. Yeterli beslenemiyor, doğru düzgün eğitim alamıyoruz, geleceğimiz hakkında fikrimiz yok. Ama genciz ve hem öğrenmeye hem de değişime açığız. Yani kendi sınıfımızın siyasetini yapmayı öğrenmek için çalışmalıyız. UİD-DER zaten bize bu imkânı sunuyor. Mesela ben haber izlemez, ülke gündemini merak etmezdim. Ama artık ilgimi çekiyor. Daha 15 yaşındayım, EYT görüşmesinden sonuç ne zaman çıkacak, merak ediyorum. Beni doğrudan ilgilendirmese bile çevremdeki insanları ilgilendiren bir konu. Bu bile değiştiğimi gösteriyor. Birlikte hareket edersek başarabileceğimizi biliyorum mesela.”
Bizler seminere dair düşüncelerimizi tartışıp birbirimize aktarma şansı yakalamış gençler olarak istiyoruz ki daha fazla genç arkadaşımız ait olduğu sınıfın işçi sınıfı olduğunu öğrenebilsin. İşçi sınıfının siyasetinin ne anlama geldiğini anlayıp bu siyaseti yürütmek için mücadeleye katılabilsinler. Kendi sınıfımızın siyasetini yapmak o kadar da zor değil. Mesela bizim bu mektubu sizlere yazma amacımız bile işçi sınıfının siyasetine katkı sunabilmek için attığımız bir adımdır.