
Ben İstanbul Arel Üniversitesi öğrencisiyim. Sizlerle daha önce paylaştığım gibi okul binamız geçtiğimiz aylarda çökmüştü. Okul yıkıldıktan sonraki süreçte fark ettiklerimi, UİD-DER sayesinde anladıklarımı ve mücadelemizi paylaşmak istedim.
Okul yıkılmadan önce Sefaköy yerleşkesinde eğitim görmekteydik. Okul yıkıldıktan sonra ise dönem ortasında evimize daha uzak olan Tepekent yerleşkesine geçmek zorunda kaldık. Okula ulaşmak için 3 taşıt değiştirip 3 saatlik yolu aştıktan sonra ancak binebileceğimiz okul servisleri (ringler) ayarlandı. Tabii ki bu servisler için ilk haftadan sonra bizden gidiş dönüş 10 lira istendi. Kısacası sanki okulun yıkılmasından biz sorumluymuşuz gibi bu ücreti ödemeye mecbur bırakıldık. Bir öğrenci için günlük 10 liranın ne anlama geldiğini söylememe gerek yok sanırım. Hele ki İstanbul gibi pahalı bir şehirde yaşayan biz işçi çocukları için… Toplu taşıma zaten pahalı ve bu servis ücreti de ekstradan haftada 50 lira yapar. Biz de okul yönetimine karşı öğrenciler olarak bir mücadele içine girdik. Girdiğimiz bu mücadele sonucunda okul servisleri için bizden ücret alınması durumu ortadan kalkmış oldu. Yani bir kazanım elde ettik. Okulda soğuklar başlamasına rağmen petekleri açmıyorlardı. Mücadelemize sınıflardaki peteklerin açtırılması ile devam ettik.
Ben bunları yaşarken aklımda UİD-DER’de birkaç ay önce başlattığımız “Artık Yeter. Şimdi Birlik ve Mücadele Zamanı” kampanyamız vardı. Daha önce taleplerimizi hayata geçirme ihtimalinin ne kadar mümkün olduğunu düşünmüştüm. Aslında bu süreçte fark ettim ve anladım ki imkânsız diye bir şey yok. Birlik olursak ve ısrarlı davranırsak taleplerimizi kabul ettirebiliriz. Biz hayatımızın her alanında taleplerimiz karşılanana kadar durmayacağız ve vazgeçmeyeceğiz. “Örgütlüysek Her Şeyiz Örgütsüzsek Hiçbir Şey” sloganında olduğu gibi, ben okulda yaşadıklarımdan sonra bir kez daha dedim ki “İyi ki örgütlüyüm!”