
Reel ücretler eriyor, milyonlarca insan hayat pahalılığı altında eziliyor. Asgari ücret ortalama ücret haline gelmiş durumda. Emekçilerin alım gücü düşerken patronlar kâr rekorları kırıyorlar. Ama gelin görün ki özellikle son iki yıldır aynı teraneleri dinliyoruz: Asgari ücrete yüksek zam yapılırsa şirketler zarar eder, işten çıkarmalar artar, enflasyon yükselir! Ekonomik terimler havada uçuşuyor, profesörler, uzmanlar sosyal medyada, televizyonlarda boy gösteriyorlar. Sıradan bir insanın anlayamayacağı konuşmaların ardından şu sonucu çıkarmamızı sağlıyorlar: Aman ücretlere fazla zam yapılmasın! Milyonlarca işçinin, emeklinin hayatını nasıl sürdüreceği, ihtiyaçlarını nasıl karşılayacağı, nasıl barınacağı umurlarında değil. Tek dertleri şirketlerin kârını ve kapitalizmi korumak!
Geçen yılın başında asgari ücret 4 bin liranın üzerine çıktığında da kıyameti koparmışlardı. Gelin görün ki daha işçiler zamlı ücretlerini almadan enflasyon yükselmiş, asgari ücret açlık sınırının altında kalmıştı. Daha elimize geçmeden açlık sınırının altına düşen ücretler mi enflasyonu yükseltti? Üstelik istatistikler bu “saygın” ekonomistleri hiç de doğrulamıyor. 2016 yılında şirketlerdeki “çalışan maliyeti” yüzde 16 iken bu yıl yüzde 10’a gerilemiş. Sadece bu da değil, son dört yılda işçilerin milli gelirden aldığı payda da büyük bir düşüş var. 2019’un üçüncü çeyreğinde (Temmuz-Ağustos-Eylül) yüzde 33,3 iken bu yılın aynı döneminde yüzde 26,3’e gerilemiş. Patronların payı ise yüzde 50’den yüzde 54,8’e yükselmiş! Yani dört yılda ekmeğimizden, etimizden, peynirimizden alıp patronların kasasına aktarmışlar. Buna rağmen utanmadan patronlar kârlarından taviz vermesin, yaşam derdiyle boğuşan emekçiler yoksulluk çukurunun en dibine yuvarlanmaya razı gelsin istiyorlar.
Bize maval okumayı bıraksınlar. Enflasyonun sebebi iktidarın ekonomi politikalarıdır, liranın dolar karşısında değersizleşmesidir. Bu politikaların bedelini biz ödemek istemiyoruz. Biz geçinebileceğimiz bir ücret istiyoruz, sefalet ücreti değil.