
Toplumda çoğunluğun doğru kabul ettiği fikirleri sorgulamak, yanlışları görmek, bunları dile getirmek kolay değildir. Kolay olan herkesin söylediğini söylemek, herkesin yaptığını yapmaktır; çünkü bu çaba sarf etmeyi gerektirmez ve “zararsızdır.” Kalıpların dışına çıkmak, hâkim düşüncenin tersine fikirler savunmak bedel ödemeyi gerektirebilir. Fakat her dönemde ve her coğrafyada kurulu düzenin fikirlerini sorgulayan, hayatı pahasına doğruları savunan insanlar var olmuştur. Egemenler, bu insanları “vatan haini”, “sapkın”, “terörist” olarak yaftalayarak toplumun gözünden düşürmek istemişlerdir. Mesela bugün neredeyse her kesimin büyüklüğünü kabul ettiği Nâzım Hikmet, “vatan haini” olarak ilan edilmiş, fikirleri ve şiirleri yüzünden yıllarca hapis yatmış, çok sevdiği ülkesine hasretlik çekerek göçüp gitmişti bu dünyadan. Şu işe bakın ki bugün yaşasa onu yine “vatan haini” ilan edecek olanlar, kürsülerde Nâzım’ın şiirlerini okuyorlar!
Bugün dünyanın hem kendi etrafında hem de güneş etrafında döndüğü biliniyor. İlkokula başlayan çocuklara gece ile gündüzün ve mevsimlerin oluşumu bunun üzerinden anlatılıyor. Fakat bilimin apaçık gösterdiği bu basit gerçeği savunmak 400 yıl önce hiç de kolay değildi. Zira o dönemin egemen düşüncesine göre dünya evrenin merkezinde sabit duruyor; güneş, gezegenler ve yıldızlar onun etrafında dönüyordu. Toplumda hâkim olan da bu görüştü. İtalyan bilim insanı Galileo’yu hepimiz duymuşuzdur. Teleskopu da bulan bu bilim insanı, dünyanın hem kendi etrafında hem de güneş etrafında döndüğünü keşfetmişti. Kiliseye bağlı engizisyon mahkemesi, bu keşfi nedeniyle Galileo’yu “aşırı bir düzeyde sapkınlık” nedeniyle suçlu buldu. Ya yakılarak öldürülecek ya da görüşlerini reddetmesi şartıyla ömür boyu ev hapsine mahkûm edilecekti. Galileo keşfinin doğru olduğundan emindi ama ölüm cezasından kurtulmak için görüşlerini mahkeme önünde reddetti. Kendisinden 33 yıl önce Giordano Bruno adında bir başka bilim insanı ise, “evren sonsuzdur ve başka gezegenler de var olabilir” dediği için yargılanmış ve Roma’da diri diri yakılarak öldürülmüştü. Bugün Bruno’nun yakıldığı meydanda bir heykeli bulunuyor.
Galileo ya da Bruno gibi bilim insanlarının ölümle cezalandırılmasının sebebi savundukları fikirlerin dönemin egemenlerinin görüşlerine ters olması ve onların otoritesini sarsmasıydı. Bu bilim insanları kurulu düzene karşı gelen, kitapları yasaklanan kişilerdi. Yani o dönemin “hainleriydiler”. Galileo’nun zamanında yaşıyor olsaydık onun fikirlerini doğru bulurduk ve engizisyon mahkemesinin cellâtlığına lanet ederdik diye düşünebiliriz. Çünkü bize göre gerçek apaçık ortada: Dünya dönüyor! Bugünden 400 yıl öncesine baktığımızda gerçekleri görmek ne kadar kolay değil mi? Peki, o halde kendimize şu soruyu soralım. Bugün yalan ve karalama kampanyalarıyla yaratılan toz duman bulutu arasında gerçekleri görebiliyor muyuz? Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu ayırt edebiliyor muyuz? Bugün de insanlar egemenlerin yalanlarını teşhir ettikleri için, demokrasiyi, barışı, kardeşliği savundukları için “hain” ilan edilip yargılanıyorlar. Rejimin savaş politikalarına karşı çıkmak, kapitalizme karşı mücadele etmek, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya istemek teröristlik olarak damgalanıyor. Toplum, egemenlerin çıkarlarını ifade eden düşünceler temelinde şekillendiriliyor.
Bu durumu İspanya’da düzenlenen San Fermin adlı bir festivalde yaşananlara benzetebiliriz. Kapalı bir yerde tutulan boğalar salıverilir ve dar bir sokakta insan kalabalığıyla birlikte çıldırmışçasına koşmaya başlarlar. Nereye gittiklerini bilmeden, panik ve korkuyla, içgüdüsel olarak koşarlar. Ama onlar bilmese de bu koşunun nerede biteceği bellidir. Boğaların salındığı yerden arenaya kadar tüm çıkışları kapatılmış bir güzergâh hazırlanmıştır onlar için. Böylece bu çılgın koşunun sonu arenaya çıkar ve boğalar orada ölümüne yarıştırılır. İşte bugün düzen sahiplerinin topluma yaptıkları da budur. Kimi zaman korku ve panik yaratarak, kimi zaman milliyetçiliği körükleyerek insanların düşünce sistemini devre dışı bırakırlar; toplumu bir yola iter ve tüm çıkışları kapatarak insanların sorgulamadan egemen fikirlerin peşinden koşmalarını sağlarlar! Bu yola girmeyenler, çıkış arayanlar düşmanlaştırılır; öcü olarak gösterilir. Tüm toplum aynı şeylere lanet etmeye ya da aynı şeyleri yüceltmeye yönlendirilir.
Evet, geçmişte yaşanmış konularda doğruya doğru demek daha kolaydır. Ama asıl kıymetli olan yaşadığımız toplumda gerçekleri görebilmektir! Hüner, henüz olaylar yaşanırken egemenlerin yalan ve oyunlarını görebilmektir. İşçiler örgütlü olur ve sınıf bilinci kazanırlarsa, panik halde kendini kör bir koşuya kaptırmış boğalar gibi egemenlerin peşinden sürüklenmezler! Öyleyse gerçekleri anlatan, savaşa hayır diyen, bu düzen yıkılmalı diyenlerin sözlerine kulak verelim!