“Yoksulluk, bir annenin başını yastığa koyduğunda gündüz çocuğuna istediğini alamadığını düşünüp üzülmesidir.” Bu sözler iki çocuğu olan ve üçüncü çocuklarını bekleyen bir anneye ait. Bugün pek çok anne de yaşadığımız yoksulluğu çocuklarına yaşatmamak için çırpınıyor, yemiyor yediriyor, içmiyor içiriyor. Emekçilerin üzerine bir karabasan gibi çöken yoksulluktan çocuklarının etkilenmesine izin vermek istemeseler de işçi sınıfı bir araya gelmeden mücadele etmeden maalesef bu mümkün olmuyor. UİD-DER’in yoksulluğa karşı işçileri birlik olmaya ve mücadele etmeye çağıran kampanyası temelinde Hadımköy’de çalışan bir arkadaşımın evine misafir olduk.
Sohbetimizin ekseriyeti de kaçınılmaz olarak yaşadığımız yoksulluk ve geçim sıkıntısı oldu. Çocuklarımıza içiremediğimiz sütten, alamadığımız peynire ve ete kadar yaşadığımız sorunların sebepleri ve çözümleri üzerine sohbet ettik. “Çalıştığım halde geçinemiyorum. Hani çalışmasak, koşturmasak bu yoksulluğu anlayacağım. Neredeyse her gün fazla mesai yapmama rağmen ayın sonunu getiremiyoruz. Ailece bir defasında dışarıda kahvaltı yapalım dedik, pişman olduk. O günden sonra bir daha dışarıda herhangi bir organizasyon yapmadık. Yaptığımız fazla mesailer de vergi diliminde buhar oluyor. Adeta çalışırken yoksullaşıyoruz” diyen arkadaşımın sözleri işçilerin bugün yaşadıklarını özetliyor.
Evet kardeşler. Bu sorunları bütün işçiler yaşıyor. Peki, bu yoksullaştırma politikasına karşı işçiler olarak ne yapmalıyız? Tek başımıza buna karşı mücadele etmemiz mümkün mü? Elbette değil. Bu sorunu yaşayan milyonlarca insan birlikte ses çıkarmadığı, bir araya gelmediği müddetçe patronlar sınıfına “dur” diyecek başka bir güç yok. UİD-DER bütün işçileri bu yoksulluğa karşı birlik olmaya ve “Artık yeter” demeye çağırıyor. Yukarıda dediğim gibi iş arkadaşımın eşi yoksulluğun tanımını yapmış. Çocuklarımızın temel ihtiyaçlarını ve geleceğini bizden çalanlara karşı işçiler olarak birlik olmaktan başka yolumuz yok.
ŞİMDİ BİRLİK VE MÜCADELE ZAMANI!