
Hem dünyada hem de Türkiye’de işçi sınıfı ve emekçiler, zorlu çalışma ve yaşam koşullarıyla boğuşuyor, ağır baskılarla boğulduklarını, nefessiz kaldıklarını hissediyorlar. Yaşadığımız ülkedeki siyasi rejim nedeniyle bizler bunu çok daha derinden hissediyoruz. Elbette toplumun çok büyük bir bölümü haklı olarak siyasi ve toplumsal gidişattan, yaşadığı koşullardan çok rahatsız ve artık bir şeylerin değişmesini istiyor. Çok sayıda işçi ve emekçi değişim istediğini dile getiriyor. Ama ne yazık ki bu insanların pek çoğu değişimin bir kurtarıcı eliyle gelmesini bekliyorlar. Adeta sihirli değnekle bir anda olup biteceğini zannediyorlar. Değişimin öznesi ve bir parçası olabileceklerini, olmaları gerektiğini düşünmüyor, buna inanmıyorlar.
Mesela pek çok insan, yalnızca sandığa gidip oy verdiklerinde her şeyin bir anda değişeceğini umuyor. Çözüm bulma sorumluluğunu oy verdikleri parti ve adaylara havale ediyorlar. Mesela “hiç kimse bir şey yapmıyor” diye serzenişte bulunan insanlar, evlerinde oturarak hiçbir şey yapmayan insanlardan biri olmaya devam ediyorlar. Oysa siyasi iktidarın baskı ve zulmüne dur demek için mücadele edenleri, sesini çıkaranları desteklememiz, miting ve yürüyüşlerde yerimizi almamız gerekiyor. Mitinge veya bir işçi etkinliğine davet edilen kişi “işim var”, “düğünüm var”, “dersim var”, “bir Pazar günüm var, dinleneceğim” dediğinde, aslında şikâyet ettiği koşullar sürsün demiş olur. “Ben değil başkası yapsın” demekten başka bir anlama gelmiyor bu gerekçeler! Bu insanlar çözümü başkalarından bekleyerek, aslında sorunların sürgit devam etmesine, ağırlaşmasına neden oluyorlar. İster farkında olsun ister olmasınlar, gerçek budur.
Mevcut sorunların çözümü için sorumluluk almak, pasif şekilde beklemekten çıkıp belirleyen/özne olmak zorundayız. Kendimizi hareketsizliğin konforuna, bir kurtarıcının gelip bizi kurtaracağı hayaline kaptırırsak, harekete geçmezsek çözümün değil sorunun bir parçası oluruz. Ne oy verdiğimiz partiler, adaylar, süper kahramanlar çıkıp bizim adımıza mücadele edebilir, ne de tek başına onların mücadeleleri bize fayda getirir. Sorunlar kimin canını yakıyorsa çözüm de onun elindedir. Homurdanmak, “kimse bir şey yapmıyor” diyerek umutsuzluk yaymak yerine, harekete geçmeyi seçmeliyiz. Bizlerle aynı sorunları yaşayanlarla bir araya gelmek, ses çıkaranların sesine güç vermek, örgütlenmek çözümün ta kendisidir.