
Yer bilimciler 6 Şubat’ta yaşanan Maraş merkezli deprem öncesinde açıklamalar yapıyor, uyarıyor ve gerekli önlemlerin alınması için çağrıda bulunuyorlardı. Bu çağrılara kulak tıkayan ve tek bir önlem almayan iktidar, depremin sonuçlarının felakete dönüşmesine neden oldu. Yıkılan on binlerce binanın ardından depremzedelerin barınma sorunu can yakıcı hale geldi. Ama iktidar dâhiyane bir çözüm bularak bu sorunu “çözüme” kavuşturdu; gençlere “yurtları boşaltın!” dedi. Kredi ve Yurtlar Kurumu yurdunda kalan, UİD-DER’li bir üniversite öğrencisi olarak sizlere yurttan nasıl tahliye edildiğimizi anlatmak istiyorum.
Erdoğan’ın üniversitelerin yaza kadar açılmayacağını ve KYK yurtlarının depremzedelere açılacağını ilan etmesinin ardından, bizden eşyalarımızı bir an önce toplayıp yurtları terk etmemizi istediler. Depremde evleri hasar alan ve yıkılan, ailesini kaybeden depremzede öğrencilere de aynı bize gösterildiği gibi kapı gösterildi. Dönebilecek bir evlerinin olup olmaması kararı verenlerin umurunda değildi. Mesela Hataylı depremzede oda arkadaşımın eşyalarını toplamaya bizzat kendim gittim. Çünkü o ailesiyle Hatay’da hayatta kalmaya çalışıyordu. Size sormak isterim. Depremde ailenizden birini kaybettiğinizi ve evinizin hasar aldığını düşünün. Bölgedeki hasarlı binalardan ve artçı depremlerden dolayı evinize giremiyorsunuz. Yanınızda hiçbir şeyiniz yok. Kaldığınız öğrenci yurdu başka bir şehirde ve sizden yurdunuza gidip eşyalarınızı toplamanız isteniyor. Nasıl hissederdiniz?
Öfke, kızgınlık, değersizlik, çaresizlik… İşte tüm bu duygu karmaşasına, deprem bölgesindeki canımızı yakan görüntüleri, kaybettiğimiz on binlerce kardeşimizin acısını, yardımlaşma ve dayanışmayı büyütmeye çalışan gönüllülerin engellenmesini de ekleyin. Bir kez daha bu sistemde insan canının zerre önemsenmediğini, tek düşündükleri şeyin rant ve kâr olduğunu görmüş olduk. Çok öfkeliyim çünkü depremden sonra korku, endişe, üzüntü ve çaresizlik içinde olan depremzede öğrenciler, o yurtlara gidip çöp poşetlerine doldurulan eşyalarını almak zorunda bırakıldılar. Okul onlar için az da olsa yıkımdan uzaklaşma, hayata yeniden adapte olabilme şansı olacakken tek adam rejiminin beka korkusu yüzünden bizler evlerimize tıkıldık. Bir araya gelip de yaralarımızı saramadık, olanları konuşamadık ve öfkemizi dillendiremedik.
Bugün yurtların ve okulların kapatılmasının sebebini bizler gayet iyi biliyoruz. Tıpkı iktidarın nasıl bir enkaz yarattığını bildiğimiz gibi! Bir arada olmaktan, konuşabilmekten, ses çıkarabilmekten uzaklaştığımızı, bizi dört duvar arasına sıkıştırdıklarını düşünüyorlarsa yanılıyorlar. Korkuyorlar biliyoruz. Korkmaya da devam etsinler. İktidarın en büyük korkusu bizim örgütlü olmamızdır. Bizimse gücümüz birliğimizden gelir. Unutmamak ve unutturmamak için örgütlenmek zorundayız. Zira bir kardeşimizi daha kaybetmeye tahammülümüz kalmadı!