
İran’da kız çocuklarının eğitim gördüğü okullarda 30 Kasım 2022 tarihinden beri zehirlenme vakaları görülüyor. İlk olarak Şiilerin kutsal saydığı Kum kentinde bulunan Kum Kız Sanat Okulunda görülen zehirlenme vakası, kısa sürede diğer okullarda da görülmeye başladı. Böylelikle tesadüf değil planlı bir saldırı olduğu anlaşıldı. Tahran, Meşhed, Tebriz gibi metropollerin yanı sıra Erdebil, Luristan, Horasan, Kirmanşah, Rezevi, Simnan gibi eyaletlere de yayıldı. Birçok kentte veliler kızlarını okula göndermeye korkuyorlar ve çevrimiçi eğitim talep ediyorlar. Bunun için kitlesel protestolar yapıyorlar. Bir veli, çocuğunun eğitim gördüğü okuldaki zehirlenme vakasına ilişkin şöyle söylüyor: “Görünüşe göre herhangi bir semptom olmadan sınıftaki tüm çocuklar aniden uykuya daldı.”
Toplumda endişenin artmasına neden olan zehirlenme vakalarını araştırmak için İran Meclisi Zehirlenme Vakalarını Araştırma Komisyonu kuruldu. Kurulun üyesi olan Muhammed Hasan Asferi, 30 Kasım 2022’den bu yana 25 eyaletteki 230 okulda çoğunluğunu kız öğrencilerin oluşturduğu 5 binden fazla öğrencinin zehirlendiğini belirtti. Sağlık Bakanlığının konuya dair raporundaysa birkaç çeşit zehirli gazın kullanıldığından bahsediliyor, gazların kimyasal içeriğinin henüz tespit edilemediği söyleniyor. İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ise 3 Martta yaptığı açıklamada kız öğrencilerin zehirlenmesinden “dış mihrakları”, “İran düşmanlarını” sorumlu tuttu. Oysa İran’da yaşananlar sorumluların uzakta, dışarıda aranmaması ve asıl olarak molla rejimine bakılması gerektiğini çok net gösteriyor.
Hatırlanacağı üzere 16 Eylül 2022’de Mahsa Amini’nin ahlâk polisleri tarafından katledilmesinin ardından başta kadınlar olmak üzere, çeşitli işkollarından işçiler ve sendikalar, öğrenciler, esnaflar kitlesel protesto gösterileri yapmış, grevler gerçekleştirmişti. Gösteriler bir devrimci duruma dönüşmüş, uzun yıllardır molla rejiminin baskısı altında yaşayan halk, artan yoksulluğa, krize, baskılara ve diktatörlüğe “artık yeter” demişti. Bugün de hâlâ İranlı emekçilerin öfkesi ve eylemleri alanları tamamen terk etmiş değil. Faşist molla rejimi isyanı şiddet ve zorbalıkla bastırmaya çalışırken yine aynı cümleleri kurarak, “İran düşmanlarının kışkırtması, provokatörlerin işi” demişti. Bugün de aynı taktiği kullanıyorlar, dış mihrak söylemine sarılıyorlar. Ama aslında İran’ı boydan boya isyan coğrafyasına dönüştüren, zulüm rejiminin yıkılmasını isteyen, değişim için aylar süren can bedelli mücadeleler veren kadınlardan intikam almaya çalıştıkları çok açık. Mahsa Amini’nin katledilmesinin ardından yeniden ve daha güçlü biçimde meydanlara çıkan kadınların mücadelesinin toplum nezdinde meşruluk kazanması, öne çıkması mollaları öfkelendiriyor. Kadınların rejimin sembolü haline gelen başörtüsünü çıkarmaları, yakmaları faşist molla rejimini korkulara sürüklüyor. Mollalar toplumsal yaşamın her alanında kendi varlıkları ve kimlikleriyle yer almak isteyen kadınlara tahammül edemiyor. Şiilik, şeriat örtüsüyle örtmeye çalıştıkları zulüm düzenlerinin ifşa olması, tehlikeye düşmesi onları çileden çıkarıyor. Kız öğrencilerin bizzat rejimi korumak isteyen güçler tarafından, intikam ve korkutma amacıyla bilerek ve isteyerek zehirlendiği açıktır. Toplumda korkuyu yayarak, kız çocuklarının okula gönderilmesinin önüne geçerek toplumsal değişim isteğini bastırabileceklerini, ömürlerini uzatabileceklerini zannediyorlar. Ama yanılıyorlar!
Toplumda belli ölçüde korku ve panik yaratmayı başarsalar da rejimin bekçileri, muhalif kesimlerin, kadın örgütlerinin seslerini kısamadılar. Özellikle 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle protestolar yapıldı, okullardaki zehirlenme vakalarından bizzat rejim güçlerinin sorumlu olduğu vurgulandı. İranlı emekçiler yarın daha büyük bir güçle yeniden meydanlara çıkacaklar ve onları zehirleyen, boğan zalim rejimi mutlaka devirecekler.