
Türkiye’de 14 Mayıs ve 28 Mayıs’ta iki turlu bir seçim gerçekleşti. Bu seçim çok önemliydi çünkü baskıcı tek adam rejimi altında gerçekleşti. Bu rejim yüzünden Cumhuriyet tarihinin en hızlı yoksullaşma dalgasıyla karşı karşıyayız. İşsizler çaresiz, çalışanlar düşük ücret ve enflasyon altında ezilmiş, insanlar en temel ekonomik ve demokratik haklarından mahrum… Buna rağmen bazı işçi arkadaşlarımdan “oy kullanırken elim Erdoğan’dan başkasına gitmedi” sözlerini duydum. Bu arkadaşlarım “alternatif yok” diyerek mevcut iktidarı istemeye istemeye desteklediklerini ifade ediyorlar.
İşçi ve emekçilerin ezici çoğunluğu gidişattan endişeli, hoşnutsuz, sorunların çözülmesini, ekonominin düzelmesini istiyor. Ama öte yandan çok sayıda işçi ve emekçi sorunlarımızın kaynağında olan, hoşnutsuzluğumuzun nedeni olan mevcut iktidara oy veriyor. Madem kendi taleplerimiz, ihtiyaçlarımız, tercihlerimiz değil, o halde elimizin hangi adaya mühür basacağını ne veya kim belirliyor? Mührü basan el bize ait ama o eli kim yönetiyor?
Elimizi yönetenler asıl olarak duygularımızı, zihnimizi, beynimizi, fikirlerimizi yönetiyorlar. Bunu korkularımızı körükleyerek, algılarımızı çarpıtarak yapıyorlar. Örgütsüz olduğumuz için savunmasız olduğumuzu biliyorlar. Bu nedenle bizi kolaylıkla yalan bombardımanına tutabiliyorlar. İktidara oy vermezsek dış güçlerin bayram edeceğini, ülkenin bölüneceğini söylüyorlar. Kendilerinden önce bu ülkenin gün yüzü görmediğini, ülkeyi kendilerinin ilerlettiğini iddia ediyorlar. Onlara oy vermezsek tüm haklarımızı kaybedeceğimizi, başörtümüzün başımızdan çekileceğini, aç, açıkta bırakılacağımızı anlatıp duruyorlar. Böyle olunca bizleri kendi gerçek sorunlarımızdan uzaklaştırmış, bölüp parçalamış, hücrelerimize kadar ele geçirmiş oluyorlar. Bireysel korku ve kaygılarımızı kullanarak toplumun geri kalanına karşı körleşmemize neden oluyorlar. İçinde bulunduğumuz gerçek durumu kavrayıp kendi taleplerimiz doğrultusunda harekete geçemediğimiz için kurdukları hain tuzaklara düşmekten kurtaramıyoruz kendimizi ve onların saltanatı sürüp gidiyor.
Çelişkileri fark edebilmek, sorunlarımızı görmek ve birlikte çözüm yolu bulmak için bilinçli olmalıyız, bilinçli olmak içinse örgütlü olmalıyız. Ancak o zaman kendi taleplerimiz doğrultusunda sesimizi yükseltir ve taleplerimizi gerçekleştirmek için adım atabiliriz. Ancak o zaman kendi tercihlerimizi hayata geçirebilir, gerçek bir değişim yaratabiliriz. Unutmayalım ki, oy verirken elimizi yönetenler beynimizi, fikirlerimizi ve tüm yaşamımızı yönetmeye çalışıyorlar. Peki, buna izin verecek miyiz?