Günebakan çiçekleri, güneş gökyüzünde nerede durursa yüzlerini oraya doğru dönerler. Başka bir deyişle ışığı takip ederler. Fakat kimi insanlar bulutlu ve yağmurlu havalarda günebakanların enerjilerini korumak ve paylaşmak için yüzlerini birbirlerine döndüklerine, bu yolla birbirlerinden güç aldıklarına inanırlar. Bu doğru bir gözlem mi, bilimsel bir gerçek mi, sadece bir inanış mı bilmiyorum. Ama bu hikâye aslında bizlere önemli bir şeyi hatırlatır: Umudu ve birlik olmayı!
Hepimizin bildiği gibi zorlu bir süreçten geçiyoruz. Yoksulluk her geçen gün derinleşirken tüm demokratik haklarımız tırpanlanıyor. Gençlik geleceksiz bırakılıyor, boğuluyor. On binlerce insanımız depremde, selde, iş kazalarında can veriyor. Tüm bu sorunlar durmaksızın büyürken siyasi iktidar, geride bıraktığımız seçim sürecinde olduğu gibi emekçileri yalanlarla, manipülasyonlarla aldatmaya çalışıyor. Ancak hep söylediğimiz gibi: Her şey karşıtıyla vardır. İçinden geçtiğimiz süreç kimilerinde umutsuzluk duygusu yaratsa da toplum durduğu yerde durmaz. Gerçekler kendini dayatır, değişim arzusu ağır aksak da olsa mayalanır durur. Bizler işçileri öz talepleri etrafında birleştirmek, örgütlü bir güç olmak için canla başla çalışmaya devam etmeliyiz. Koşullar ne olursa olsun mücadeleye daha sıkı sarılarak işçi sınıfının birliğini örmeli, sermaye sınıfı karşısında emek cephesini güçlendirmeliyiz.
İnsanlığın eşitlik ve özgürlük mücadelesi tarih boyunca zorluklarla, engellerle dolu oldu. Zaferler ve yenilgiler gördü. Ancak sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya arzusu yüzyıllar boyunca her kuşakta yansımasını buldu. Dünya işçi sınıfı bu uğurda nice bedel ödedi. Ardında ise koca bir miras, devam eden ve kazanana dek devam edecek olan bir mücadele geleneği bıraktı. İşte bizler de işçi sınıfının bu geleneğine sahip çıkanlarız. Tıpkı günebakanlar gibi yüzünü ışığa dönenleriz. Zaman birbirimize daha sıkı sarılma, birliğimizi büyütme zamanıdır. Şimdi zamanı karanlığa boğanlara inat mücadeleyi ve dayanışmayı daha da büyütelim.