İsrail halkı, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun yargının yetkilerini sınırlandırmaya ve iktidarın yetkilerini arttırmaya dönük yasal düzenlemeler yapmak istemesine karşı aylardır mücadele ediyor. Ülkede Ocak ayından bu yana protestolar sürüyor. 8 Temmuzda başta Tel Aviv olmak üzere birçok kentte on binlerce insanın katıldığı protesto gösterileri düzenlendi. Ülkenin tüm meydanlarında “demokrasi kazanacak” sloganları yankılandı. Protestolara rağmen yasa teklifinin 10 Temmuzda Meclis Genel Kurulundaki birinci oylamada kabul edilmesi öfkeyi iyice büyüttü. Hükümetin halkın taleplerini dikkate almadığını ve diktatörlüğe geçit vermeyeceklerini vurgulayan İsrail halkı, 11 Temmuzu “Öfke ve Direniş Günü” ilan ederek meydanlara döküldü.
11 Temmuzda sabah saatlerinden itibaren emekçiler ülke genelinde yolları kapattılar, havaalanlarında, meydanlarda, otoyollarda bir araya geldiler. Barikatlar kurarak, meclise yürüyerek hükümeti protesto ettiler. Hükümet İsrailli emekçilerin demokrasi isteğini polis şiddetiyle bastırmaya çalıştı. Atlı polisler halkın üzerine yürüdü, protestoculara gaz sıkıldı, gösteriler TOMA’larla engellenmeye çalışıldı. Protestolar sırasında 70’den fazla insan gözaltına alındı. Fakat baskı ve şiddet sonuçsuz kaldı, eylemler bastırılamadı. Coşkulu sloganlarla yürüyüşler yapıldı, Ben Gurion Uluslararası Havaalanında eylemler gerçekleştirildi, Tel Aviv-Kudüs anayolu trafiğe kapatıldı.
Netanyahu hükümeti, yargının halkın seçtiği politikacıların kararlarına karıştığını, seçmenlerin iradesini yok saydığını ileri sürerek 5 Ocakta “yargı reformu” yapacağını duyurmuştu. Bu durumda hükümetin, politikacıların aldığı kararların makul olup olmadığının denetlenemeyeceğini, ellerinde çok fazla yetki birikeceğini belirten muhalefet güçleri halkı tasarıya karşı mücadeleye çağırmıştı. İsrailli emekçiler kitlesel protestolarla ve grevlerle tepkilerini ortaya koymuş, taleplerini dile getirmişti. Yükselen tepki nedeniyle hükümet, yargı düzenlemesini 27 Marta ertelediğini açıklamış fakat Mayıs ayı sonunda tekrar gündeme getireceğini duyurmuştu. Bunun üzerine kitlesel protestolar yeniden başlamıştı. Ocak ayından bu yana her cumartesi günü meydanlara akan kitleler geçtiğimiz Cumartesi günü 27. kez bir araya geldiler. Tel Aviv, Batı Kudüs, Hayfa ve diğer büyük şehirlerde ortaya koydukları eylemlerle tasarıya karşı direnmeye devam edeceklerini gösterdiler.
Tasarının yasalaşarak yürürlüğe girebilmesi için 24 Temmuzda Meclis Genel Kurulunda yapılacak ikinci ve üçüncü oylamalarda da kabul edilmesi gerekiyor. Bu nedenle İsrailli emekçiler tasarının geri çekilmesi için meydanlara inmeye ve mücadele etmeye devam edeceklerini belirtiyorlar. Ardı ardına grev ve eylem takvimlerini açıklıyorlar.
Başbakan Binyamin Netenyahu öncülüğündeki aşırı sağcı koalisyon hükümeti, yargı düzenlemesiyle yargıçların seçilme yöntemlerini değiştirmeyi, Yüksek Mahkemenin karar alabileceği yetki alanlarını kısıtlamayı, ulusal yasama organı olan Knesset’in Yüksek Mahkemenin kararlarını iptal edebilmesini ve daha bir dizi saldırıyı hayata geçirmeyi planlıyor. Muhalefet güçleri ve İsrailli emekçilerse bunun antidemokratik olduğunu ve tüm yetkilerin iktidarın ve Netanyahu’nun elinde toplanması anlamına geleceğini belirtiyor. İsrailli işçi ve emekçilerin yaşamını her geçen gün daha çok zorlaştıran politikaları hayata geçiren, son olarak Cenin kampına yapılan saldırıda olduğu gibi Filistin halkını kan ve gözyaşına boğan, milliyetçiliği ve savaşı kışkırtan Netanyahu hükümetine ve İsrail sermaye sınıfına karşı mücadele bu nedenle büyük önem taşıyor.