
Ben gıda fabrikasında çalışan bir kadın işçiyim. Günde 12 saat çalışıyorum. Nefes bile almamıza izin vermiyorlar. Makinenin bir parçası haline gelmiş durumdayız. Resmen makinayla yarışır haldeyiz. İşyerinde çalıştığım süre boyunca ne kadar çok yorulduğumu anlamıyorum. Eve geldiğimde yemek, ev işi çocuk derken çok yorulduğumu hatta bütün enerjimi işyerinde harcadığımı anlıyorum. Ertesi günde aynı tempoyla işe devam ediyorum. Patronlar bizlerin sırtından kazandıklarıyla hayatın bütün güzelliklerini yaşıyorken biz ise güneş ne zaman doğuyor, gece ne zaman oluyor anlamıyoruz.
Okuduğum bir yazının başlığı şöyleydi: “Zamanımız Yoktu, Mücadele Edemedik!” Yazıyı okurken kendimi gördüm. Orada işçinin kendisine ait olduğunu düşündüğü boş zamanların bile patronlar sınıfı tarafından nasıl doldurulduğu anlatılıyordu. Bunu işçilerin düşünmesini, sorgulamasını, bir araya gelmesini engellemek için yaptığı vurgulanıyordu. Anladım ki bizlerin yaşamlarını patronlar sınıfı belirliyormuş. Ben de eve gittiğimde işin dışındaki zamanı istediğim gibi kullanırım diye düşünüyordum. Oysa öyle olmadığını anladım. Zenginler işçiler birlik olmasın diye önümüze sürekli zorluklar çıkarıyorlar. Sorunlarımızı görmeyelim, kendi bireysel sorunlarımız olduklarını düşünelim ve tek başımıza zorlukların üstesinden gelmeye çalışalım istiyorlar. Aslında işçilerin birliğinden ve mücadelesinden ödleri patlıyor. Egemenler, işçiler düşünürse, sorgularsa, kendi sınıflarının penceresinden bakan yayınları okurlarsa, hele bir de yan yana gelirlerse ne kadar güçlü olacaklarını çok iyi biliyorlar.
Sorun maalesef biz işçilerde. Bu oyunları görmemiz gerekiyor. Mücadeleye gelince kimilerimizin bir türlü “zamanı olmuyor”. Oysa yan yana gelmek ve örgütlenmek için çaba harcamalı, zaman yaratmalıyız. Biz işçiler birlik olmaktan ve örgütlenmekten korkmayalım. Çalınan yaşamalarımızı geri almak için mücadele saflarında birleşelim!