
Ankara’nın Elmadağ ilçesinde bulunan Makine ve Kimya Endüstrisi (MKE) Roket ve Patlayıcı Fabrikası’nın dinamit atölyesinde 10 Haziranda meydana gelen patlamada 5 işçi hayatını kaybetmişti. Patlama sonrası emek ve meslek örgütleri açıklamalar yapmış patlamanın bir kaza olmadığını, göz göre göre geldiğini anlatmışlardı. Gerekli bakım-onarımın ve modernizasyonun yapılmaması sonucu makinelerin ve atölyelerin eskimiş olması, 2021’de Milli Savunma Bakanlığına bağlı “anonim şirket” statüsüne geçirildikten sonra İSG biriminin dağıtılması ve deneyimli işçilerin bakanlığın başka işyerlerine geçirilmesiyle üretime tecrübesiz işçilerle devam edilmesi MKE’de iş kazası riskini arttıran faktörlerdi. Yapılan onca uyarıya, iş güvenliği önlemlerinin alınması çağrılarına rağmen Haziran’daki patlamanın üzerinden 40 gün geçmeden 18 Temmuzda bu sefer MKE’nin Ankara/Kayaş’ta bulunan Kapsül Fabrikası’nda bir patlama daha yaşandı. Patlamanın etkisiyle çıkan yangında 1’i ağır olmak üzere 4 işçi yaralandı.
Ankara Tabip Odası (ATO) İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği Komisyonu, Ankara İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi, DİSK İç Anadolu Bölge Temsilciliği, Türk Tabipler Birliği (TTB) Merkez Konseyi, 21 Temmuzda Ankara Tabip Odası’nda “MKE fabrikalarında İki Ayda İki Patlama! Sağlıklı ve Güvenli Bir Ortamda Çalışmak Her İşçinin Hakkıdır” başlığıyla ortak basın açıklaması gerçekleştirdi.
Basın açıklamasını Ankara Tabip Odası (ATO) İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği Komisyonu Başkanı Buket Gülhan yaptı. Gülhan Kapsül Fabrikası’ndaki patlamanın AR-GE faaliyetlerinin yapıldığı atölye bölgesinde, fosforun alevlenmesi ve diğer prototiplere sıçraması sonucu gerçekleştiğini belirtti. MKE’ye bağlı fabrikalarda bugüne dek meydana gelen 10’dan fazla patlamada onlarca işçinin iş cinayetlerinde yaşamını yitirdiğini söyleyen Gülhan iş güvenliği hususundaki eksikliklere dair şunları söyledi: “MKE bünyesindeki tesislerde çok ağır ve çok tehlikeli bir iş yapılmasına rağmen kurulduğundan bu yana neredeyse hiçbir teknolojik değişiklik görmemiştir. Daha önceki patlamalardan sonra hazırlanan raporlardan bilindiği üzere; mekanik, elektronik ve pnömatik cihaz, kumanda sistemleri ve ekipmanlarının çoğu ya yıpranmış ya eskimiştir. Modern hale getirilmeyen teknik ve eksik denetimlerle üretime devam etmek, fabrikalarda ve atölyelerde işin tehlike derecesine göre mekânsal organizasyonların ve işgücü planlamasının yapılmaması, yeterli ve prosedürlere uygun koruyucu ekipman tedarik edilmemesi, işçi sağlığı ve iş güvenliği koşullarını ortadan kaldırmaktadır.”
Türkiye’deki, ne yaşanırsa yaşansın ‘çarklar dönsün’ anlayışından, emeğin sendikal hak ve özgürlüklerinin yok sayılmasından, sömürünün her alanda yoğunlaşmasından, daha fazla üretim ve ciro baskısından, çalışma sürelerinin uzaması, çalışma koşulları ve iş yükünün ağırlaşmasından, güvencesizlik ve esnek çalışma biçimlerinin yaygınlaşmasından sadece iktidar ve patronların kazançlı çıktığını söyleyen Gülhan, atılması gereken adımları şöyle sıraladı:
- Sağlıklı ve güvenli bir ortamda çalışmak her işçinin hakkıdır. İSG faaliyetlerinin sağlanması öncelikle devletin ve işverenin görev ve sorumlulukları arasındadır.
- Kamu ve özel fark etmeksizin tüm işyerlerinde denetimler eksiksiz yapılmalıdır. İşçilerin sağlığı ve canı açısından tehlike arz eden durumlar karşısında idari para cezaları uygulanmalıdır.
- İş kazaları sonucu yargılamalar taksir-bilinçli taksir çerçevesinde değerlendirmeden çıkarılmalı, cezaların caydırıcılığı artırılmalı, patronları ve failleri koruyan cezasızlık kültürünün önüne geçilmelidir.
- Çalışma yaşamının düzenlenme aşamalarında, ÇSGB dışında, Sağlık Bakanlığı, üniversitelerin ilgili birimleri, sendikalar, TTB ve TMMOB’nin yer aldığı bağımsız, kamu yararına çalışan heyetler ve bilimsel kurullar oluşturulmalıdır.
- Sendikalar, örgütlü olduğu ya da olmadığı işkolundaki tüm işyerlerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda denetim yapabilmeli, önerileri ve talepleri yetkili mercilerce dikkate alınmalıdır.
- Esnek ve kuralsız çalışmayı, geçici iş ilişkisini, taşeronlaştırmayı yasal hale getiren, kıdem tazminatlarını, fazla mesai ücretlerini, sendikal hak ve yetkileri budayan, İSİG’i işveren yükümlülüğü olarak görmeyen, örgütlülük önüne engeller koyan tüm yasal düzenlemeler iptal edilmelidir.