
Merhaba dostlar. Biz iki genç arkadaş olarak İşçi Dayanışması bülteninde yer alan Armut Ağacı ve Bilinç Meselesi [1] mektubunu okuduk. Mektuptaki kısa fakat çok derinlikli bulduğumuz hikâye bizi çok etkiledi. Ardından bir grup UİD-DER’li arkadaş olarak mektubun bizde uyandırdığı düşünceler hakkında sohbetler ettik. Bizlere geniş bir bakış açısı kattığını hissettiğimiz mektup üzerine sohbetimiz bizde kalmasın, sizlerle de paylaşalım istedik. Eğer hâlâ okumadıysanız mektubu okumanızı tavsiye ederiz.
Mektuptaki ağaç örneği bizlere hayattaki hiçbir şeyin olduğu yerde durmadığını, sürekli bir değişim halinde olduğunu düşündürdü. Biz de iki genç arkadaş olarak mektuptaki ağaç benzetmesini işçi sınıfımızın farklı dönem ve koşullardaki durumunu gösteren bir örnek olarak yorumladık. Farklı mevsimlerde çeşitli özellikleri ortaya çıkan bir ağaçla, dönemlere, dönemin koşullarına göre değişen işçi sınıfı hareketi arasında benzetme yaptık.
Mesela 1914 yılında başlayan I. Dünya Savaşında milliyetçilik kışkırtılmış ve işçiler kendi sınıf kardeşleriyle savaştırılmıştı. Bilinçsiz ve örgütsüz durumdaki işçiler, egemenlerin tuzağına kapılarak tarifsiz acılar yaşamıştı. Nasıl ki hikâyede kış mevsimindeki ağaç kuruyup dalları solmuşsa, işçiler ağacın kış dönemi misali çok zorlu bir dönemden geçmiş ve bilinç olarak gerilere savrulmuştu. İşçi ve emekçiler yaşadıkları açlık ve yoksulluk gibi çeşitli sorunların kaynağında yatanın kapitalist düzen olduğunu göremiyor ve milliyetçilik zehrinin de etkisine kapılarak kendi sınıf kardeşlerine düşmanlaştırılıyordu.
Fakat hikâyedeki örnekte de görüldüğü gibi hayattaki hiçbir şey durağan ve değişmez değildir. Savaşın yarattığı acılardan bıkan, açlığa ve yoksulluğa hayır diyen Rus işçiler ve köylüler savaşın başlamasından 3 yıl sonra 1917’ de kapitalist düzene isyan ettiler. Lenin’in ve isimleri Rusçadaki çoğunluk kelimesinden gelen mücadeleci, sınıf bilinçli, gözüpek Bolşevik işçilerin önderliği sayesinde Rus işçi ve emekçilerin sınıf bilinci, bahar mevsimindeki ağaç misali yeniden çiçeklenmeye başladı. Örgütlenen, birlik olan işçiler kendi sınıf gerçeklerini, nasıl sömürüldüklerini, kardeşleriyle boğazlaşmaya son vermeleri, sömürüden kurtulmaları gerektiğini gördüler. Kapitalist düzene isyan ederek iktidarı ellerine aldılar.
Bugünden geçmişe bakarak görüyoruz ki işçi sınıfımızın mücadele tarihi ne sadece zaferlerden ne de yenilgilerden ibarettir. Tarihin akışı içerisinde mücadelenin seyri kimi zaman yükselmiş kimi zamansa geriye çekilmiştir. Bizler de hiçbir şeyin düz bir çizgide ilerlemediği dünyamızda olgulara tek bir noktadan bakarsak gelişmeleri bütünlüklü göremez ve “kış gelince baharın vaadini, yazın güzelliğini” kaçırabiliriz. Bu nedenle tek tek işçilere ya da işçi sınıfına bakarken içinde bulundukları mevcut durumla sınırlı olarak görmemeliyiz. Taşıdıkları potansiyelleriyle görmeyi öğrenmeliyiz.
Ancak bu bütünlüklü bakış açısına insanın kendi kendine ulaşabilmesi mümkün değildir. Toplumsal bir meseleye bütünlüklü bir bakış açısıyla yaklaşmak tarih bilinci, sınıf deneyimi ve örgütlülük gerektirir. Bu bakış açısından uzak arkadaşlarımız ne yazık ki insanlık tarihini ve yaşamın kimi önemli mevzularını sadece kendi yaşadıkları dönemden ibaret sanıyorlar. Yanlış bir çıkarımla “böyle gelmiş böyle gider…” diye düşünüyorlar. Oysa binlerce yıllık insanlık tarihi içerisinde küçücük bir zaman diliminde yaşayabilen insan kendi sınırlı deneyimleriyle gideni ve gelmekte olanı nasıl kavrayabilir? Gerçeklerin gece gündüz karartılmaya çalışıldığı bir dönemde doğruyu ve yanlışı nasıl ayırt edebilir?
Elbette ki örgütsüz, tek başına bir insanın bu kavrayışa ulaşması mümkün değildir. Biz de sınıf mücadelesiyle tanışmadan önce bütünsel bir bakış açısına ve sınıf bilincine sahip değildik. Şimdi ise mücadelenin içerisinde iki genç arkadaş olarak öğreniyor ve gelişiyoruz. Ve UİD-DER gibi bir mücadele örgütüne sahip olduğumuz için kendimizi çok şanslı hissediyoruz. Bize verilen bu şansı yeni arkadaşlarımıza ulaştırmak ve mücadelemizi büyütmek için işçi sınıfının gençlerini örgütlü mücadeleye davet ediyoruz!