
Yüzyıllardan beri dilden dile dolanıp anlatılan, bazen rahat bir uyku çekmemizi, bazen büyük dersler çıkarmamızı sağlayan bazı masallar vardır. Şimdi size tam da öyle bir masal anlatacağım. Yalnız bu masal sözde eğitim adı altında çocuklarımızın zihnini bireysel kurtuluş ve kahramanlık mücadeleleriyle doldurduğu masallar gibi olmayacak. Masalımızın adı “Bir Fil Yetiştirmek”
Hintli bir şehzade kendine bir fil seçmek üzere, ülkenin en iyi fil yetiştiricilerini sarayının bahçesine çağırır. Hemen ertesi gün bahçede yirmiye yakın fil vardır. Bütün filler sarı, pembe, mor boyalarla süslenmiştir. Boyunlarında itinayla örülmüş çiçek halkaları ve her filin etrafında onu terbiye etmek için sivri çubuklarla bekleyen 50 yardımcı hazır bulunmaktadır. Şehzade bu renkli kalabalığın içinde gezinmeye başlar. Fillerin hortumlarını okşar. Sivri çubuklarla dürtülen filler şehzadenin önünde diz çökerler. Tek tek filleri inceleyen şehzade bir filin önüne gelince birden durur. Diğer fillerden farkı vardır bu filin. Yanında onu kontrol etmeye hazır yardımcı kalabalığı yoktur. Filin genç sahibi tek başına gelmiştir. Elinde sadece filin bacağına bağlı zayıf bir zincir tutuyordur. Şehzade bu durumu fark edince çok şaşırır. Çünkü bu büyülükte bir fil, bırakalım zinciri, zincirin bağlı olduğu ağacı bile kökünden devirebilir.
“Filinin kaçmasından korkmuyor musun?” diye sorar şehzade. Filin sahibi sakin bir sesle, “hayır efendim, bacağı zincire bağlı” der. Şehzade sorusunda ısrar eder: “Peki, zinciri elinden çekip koparmasından da mı korkmuyorsun?” Filin sahibi soruya şöyle açıklık getirir: “Efendim bu gördüğünüz fil bana geldiğinde küçük, güçsüz bir yavruydu. O zamandan beri aynı zincirle aynı ayağından bağlı tutuyorum onu. Küçükken zinciri koparıp kaçmaya çalıştı tabii. Hem de çok kere, ama başaramadı. Bütün gücüyle denedi ama nafile. Zincir onu her defasında çok sağlam tuttu. Şimdi ise büyüdü, güçlendi. Denese elbette zinciri koparır. Zaten gördüğünüz gibi zincir hiçbir şeye bağlı bile değil elimle tutuyorum. Ama çocukluğundan beri bu zinciri koparamayacağını öğrendi bir kere, evet gücü arttı ama ümidi tükendi. Artık çoktan denemeyi bıraktı. Bu gördüğünüz zincir filin bacağına değil, yüreğine bağlı aslında.”
Biz işçi sınıfının evlatları, çocukluğumuzdan itibaren bu kokuşmuş kapitalist sistemin çeşitli propaganda araçlarına maruz kalarak büyüdük. Medya ve eğitim bu araçların başında geliyor. Küçüklüğümüzden beri zihnimiz tam da masalda bahsedilen zincirlerle bağlandı ve bunları koparamayacağımıza, istesek de zincirlerimizden kurtulamayacağımıza inandırıldık. Öyle güçlü bir algı yaratıldı ki biz de sınıfımızın bir parçası olan genç arkadaşlarımızdan şu sözleri duyar olduk: “Böyle gelmiş böyle gider”, “Bizden hiçbir şey olmaz.” Ama bu cümleleri kuran arkadaşlarımızın, egemenler tarafından onlara zorla unutturulan bazı gerçekleri hatırlamaya ihtiyacı var. O da asıl zincirin yüreklerimize, bilincimize bağlı olduğudur!
Biz yüreklerimize, bilincimize zincir vuran bu sistemde yaşamayı reddediyoruz. Sınıfımızın saflarında birleşip, birlikte mücadeleye dört elle sarıldığımızda ne kadar büyük bir güçte olduğumuzu anlayabiliriz. İşçi sınıfının bir halkasını oluşturan biz gençlerin en büyük gücü örgütlülüktür. Hiçbir koşulda ümidimizi elimizden almalarına izin vermeyelim. Bilelim ki insanın insanca yaşayacağı bir dünyanın yaratılması uğraşında elini taşın altına koymak, sorumluluk alarak mücadeleye atılmak zincirlerimizden kurtulmanın tek şartıdır.