Derneğimizin basın kolunun düzenlediği gazete okuma saatinde bu hafta, Yunanistan’da 15 yaşındaki Alexandros Grigoropoulos adlı öğrencinin polis kurşunuyla katledilmesini konuştuk. 6 Aralık Cumartesi akşamı Yunan polisi tarafından katledilen Alexandros için ayağa kalkan gençliğe, işçi ve emekçiler de destek olunca tüm ülkeyi bir isyan dalgası sardı. Ertesi gün binlerce kişinin katıldığı kitlesel yürüyüşler yapıldı. Hafta başında öğrenciler birçok bölgede okulları işgal ettiler. Gerek Alexandros’un cenaze töreninde gerekse de sonrasında bir dizi miting ve eylemlilikler gerçekleştirildi. Yaşanan olay sonrasında gençler polis karakollarına ve devlet binalarına saldırarak öfkelerini dile getirdiler.
Alexandros’un katledilmesinden haftalar öncesinde hükümetin saldırı politikalarını ve krizin faturasının kendilerine kesilmesini protesto etmek için planlanan genel grev 10 Aralık günü gerçekleştirildi. 10 Aralıktaki bu grevle adeta ülkede hayat durdu. Havayollarının bir kısmı uçuşları iptal etti, metro dışında ulaşım araçları çalışmadı, okullar kapandı, gazeteler basılmadı. Yunanistan’ın iki büyük sendikasının (Yunanistan İşçi Sendikası Konfederasyonu ve Kamu Çalışanları Sendikası) örgütlediği bu greve öğrencilerde destek oldular ve ülkede eşzamanlı olarak geniş katılımlı mitingler düzenlendi. Böylece işçi ve öğrenci dayanışması da örülmüş oldu. Ancak sendikaların uzlaşmacı tavrı burada da ortaya çıktı. Kitlelerin basıncı nedeniyle grevi erteleyemeyeceğini anlayan sendikalar, katılımın daha fazla kitleselleşmesini önleyerek kendi tavırlarını ortaya koymuş oldular.
Yunanistan’da başlayan gösterilere destek olmak için dünyanın birçok yerinde eşzamanlı eylemler gerçekleştirildi. Avrupa ve Türkiye’de Yunan Konsolosluklarına yüzlerce kişinin katıldığı yürüyüşler düzenlendi.
Yaşananların başlangıç noktasına baktığımızda, devlet terörünün giderek arttığını görüyoruz. Dünyanın pek çok ülkesinde devletin kolluk güçlerinin çok geniş yetkileri var. Buna dayanarak bu güçler işçi ve emekçilere yönelik baskı ve insanlık dışı saldırılarda bulunmaktadır. Benzer bir durum elbette Türkiye’de de yaşanıyor. Geçen yıllarda meclisten geçen Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu’nun bu topraklarda nasıl fütursuzca uygulandığı gayet açıktır. Son 11 ayda 35 insan polis terörü sonucu katledilmiştir. Uğur Kaymaz, Engin Ceber, Baran Tursun, Festus Okey, Çağdaş Gemik, Ahmet Özel ve daha niceleri gözaltılarda, işkencelerde polis saldırılarıyla katledildiler ve halen de benzer saldırılar devam etmektedir.
Özellikle yaşanan kriz devam ettiği sürece benzer saldırılar giderek daha da aratacaktır. Bu saldırılara karşı durabilecek tek güç örgütlü işçi sınıfıdır. Bunun için bizlerin öğrencisiyle, işçisiyle, işsiziyle örgütlenmekten ve mücadele etmekten başka bir alternatifimiz yok.