Sıcakların artmasıyla çalışma koşulları iyice ağırlaştı. Sıcakta kan-ter içinde çalışmak iyice bunaltıcı oluyor. Havalandırmaların temizlenerek iyileştirilmesini, klima veya vantilatör taleplerimizi patronlar ya kısmen karşılıyor ya da hiç karşılamıyor. Havaların yakında düzeleceğini, klimaların ve vantilatörlerin kimi işçilerde boyun tutulmasına neden olduğunu, bunun gibi gerekçeleri ileri sürerek bir yaz dönemini daha geçiştiriyorlar. Fakat patronların bu vurdumduymazlığı az daha çok büyük bir faciaya neden oluyordu.
Vardiya çıkışında fabrika etrafında itfaiye araçlarının sirenlerini duyduk. “Yangın nerede?” diye birbirimize sorduğumuzda bazılarımız “galiba bizim işyerinde yangın var” dedi. Fakat bu ihbarı fabrikadan hiçbir işçi yapmamıştı. Hepimiz harıl harıl çalışıyorduk. Meğer fabrikamızın bacaları tutuşunca yakın mahalleli itfaiyeyi arayarak yangın ihbarında bulunmuş. Durumdan o kadar habersiziz ki fabrika güvenliği “bizde yangın yok” diyerek itfaiyeyi başka yere yönlendirmeye kalkışmış. Sonra itfaiye çatıda baca yangınına soğutma uyguladı. Bir kez daha ucuz atlattık. Çünkü fabrikada üretilen ürünlerin tozları zamanla bacaları kapatıyor. En ufak bir sürtünmede tozlar alev alıyor. Bu bölümde yangın alarmı detektörleri de arızalı olduğu için alarm vermiyor. Dolayısıyla baca tutuşmuşken aşağıda çalışma devam ediyordu.
Öncelik kâr ve para olmasa iş güvenliği ve işçi sağlığı önlemleri alınır, bu gibi yangınların çıkması istisnai olurdu. Fakat “bir şey olmaz” mantığıyla birleşen kâr hırsı ve üretim baskısı işçilerin hayatını saniyeler içinde riske atabiliyor. Bu olaydan çıkardığımız ders kendi güvenliğimiz için iş güvenliği ve işçi sağlığı önlemelerinin alınmasını sağlamak, bunun için örgütlenmek gerektiğidir.