Zamlar borsa misali günden güne yükseliyor. Bu pahalılığa okul masrafları eklenince işler çıkışsız bir hale geliyor. Emekçi kadınlar her gün okul beslenme çantalarına ne koyacaklarını düşünmek zorunda kalıyor. Birçok çocuk okula aç gidiyor. Okulda ücretsiz ve sağlıklı bir öğün yemeği çocuklara çok gören devlet, okul giderlerini de velilerin sırtına yıkmış durumda. Yakında öğretmenlerin maaşını da işçi ailelerine ödetirlerse şaşırmayız.
Çocukları okula giden bir kadın arkadaşımla sohbet ederken uzunca bir of çekip ekonomik sıkıntıları sıralamaya başladı. Anlattıklarını sizinle paylaşmak istedim. Şöyle diyor: “Ben iki kız çocuğu okutuyorum. Kızımın biri özel çocuk, eşim tek başına çalışıyor. Ben de evde iş yapıyorum. Kendimi işleri yetiştirmek için paralıyorum. Okul yönetimi bütün masrafları bizlerin üzerine yıkıyor. Fakat bunun karşılığında istediğimiz gibi bir eğitim söz konusu değil. Böyle olunca öğretmenlerle de sorun yaşıyoruz. Derste anlattığı konuları anlayan anladı, anlamayana da evde annesi ya da babası anlatmaya çalışıyor. Kızıma okuma yazmayı ben öğrettim. Devlet, velileri de okuldaki öğretmenleri de kendi haline bırakmış durumda. Biz aile olarak evimizin masraflarıyla zor baş ediyoruz. Küçük çocukların bir de marka takıntıları var. Geçenlerde kızımın arkadaşı, ‘teyze Nurgül’e izin verir misin? Zara’ya alışveriş yapmaya gidelim’ diye geldi. Benden izin almaya çalışıyor. ‘Siz gidin, biz gelemeyiz’ dedim. Eve gelince de kızıma neden Zara’dan elbise alamayacağımızı anlatmaya çalıştım. Sonuçta çocuk, ister istemez arkadaşının aldığını kendisi alamadığı için içten içe dert ediyor. Yani bizleri yoksulluğun içine itip ‘ne haliniz varsa görün’ diyorlar. Bu yaşananların hiçbirini hak etmiyoruz.”
Evet, işçi sınıfı olarak tabi ki insani olmayan bu yaşam biçimini hak etmiyoruz. Bir tarafın alabildiğine zenginleştiği bir tarafınsa dibin dibini gördüğü bir düzen adaletli midir? İşçiler olarak hangi sektörde olursak olalım haksızlığa, yoksulluğa karşı birlikte sesimizi yükseltelim.