
İsrail’de faşist Netanyahu yönetimi Hamas’ın 7 Ekimdeki saldırısının ardından gece gündüz Gazze’yi bombalamaya devam ediyor. Çoğu kadın ve çocuk en az 3 bin Filistinli İsrail bombaları altında can verdi, binlercesi yaralandı. Öldürülenlerin arasında doktorlar ve gazeteciler de var. Morglar dolduğu için dondurma kamyonları morg olarak kullanılıyor, ölenler toplu mezarlara gömülüyor. Yerinden edilen Filistinlilerin sayısı 1 milyonu geçti. Bölgenin elektrik ve suyu İsrail tarafından kesildi, ilaç, yiyecek gibi insani yardımların geçişine izin verilmiyor, hastaneler bombalanıyor. 17 Ekimde İsrail’in bombaladığı bir hastanede en az 500 kişinin öldüğü belirtiliyor. İsrail’in dünyanın en büyük açık hava hapishanesine çevirdiği Gazze’de 2 milyondan fazla Filistinli tüm dünyanın gözleri önünde ölüme sürükleniyor.
İsrailli egemenler Hamas’ın Gazze’deki ev, okul, hastane ve camilerde saklandığı bahanesiyle sivilleri öldürmeye devam ediyorlar. Hatta sivillerin Hamas’a direnmedikleri, saldırıyı engellemedikleri için suçlu olduğunu ve katledilmeyi hak ettiğini söyleyecek kadar ileri gidiyorlar. “Savaş yayılacak, önümüzdeki günler çok zorlu olacak” diyorlar. Yıllardır emperyalistlerin hegemonya savaşının alevleriyle kavrulan Ortadoğu’da zaten bir barut fıçısına döndürülmüş olan Filistin şimdi bu kanlı emperyalist savaşın alevlerine teslim olmuş durumda. Ortadoğu’da, Afrika’da, Asya-Pasifik hattında yayılan bu alevler emperyalistlerin Üçüncü Dünya Savaşı değilse nedir?
Akan kanın sorumlusu kim?
Çok açık ki mesele sadece İsrail ve Filistin meselesi değildir. İsrail bu katliamı ABD’nin ve Avrupa ülkelerinin açıktan desteğini alarak yapıyor. Batılı emperyalistler büyük bir ikiyüzlülükle “İsrail’e yönelik terör saldırılarını kınıyoruz” derken İsrail’in Gazze’ye uyguladığı terörü “kendini savunma hakkı” olarak açıklıyorlar. ABD en büyük uçak gemisini Doğu Akdeniz’e gönderirken İngiltere de gözetleme uçağı ve iki kraliyet donanması gemisini göndereceğini açıkladı. Almanya ise İsrail’e askeri destek teklifinde bulundu. Öte yandan İran “İsrail kara harekâtı başlatırsa biz de savaşa dâhil oluruz” diyor. Rusya ve Çin, Amerika’nın desteklediği İsrail’le bölge ülkelerinin arasında “normalleşme” adı verilen süreci baltalamak için elinden geleni yapıyor. İşte bu durum meselenin sadece Hamas’ın saldırısı olmadığını açıkça ortaya koyuyor. Yıllardır duvarlarla örülü bir açık hava hapishanesinde yaşatılan, şiddet ve baskıyla aşağılanan Filistin halkı emperyalist kapışmanın, kızışan hegemonya savaşının kurbanı haline getirilmiştir. Bu kapışmanın bir tarafında ABD ve Avrupa Birliği, diğer tarafında da Rusya, İran ve Çin var.
Hatırlayalım; Rusya Ukrayna’ya saldırdığında atılan bombaları, sivillerin ölmesini çok umursuyormuş gibi görünen AB egemenleri, savaş karşıtlığı adı altında toplumda Rus halkına yönelik nefreti körüklemeye çalışmışlardı. O zaman da ABD’den Avrupa’ya ve Çin’e tüm emperyalistlerin tek düşündüğü şeyin kendi hegemonyaları ve çıkarları olduğunu söylemiş, onların sahte savaş karşıtlığı adı altında topluma milliyetçilik zehrini enjekte etmek istediklerini belirtmiştik. Ukrayna savaşı ikinci yılını doldurmak üzere ve egemenlerin tutumunda değişen hiçbir şey yok. Ukrayna’ya en teknolojik silahları, ölüm makinalarını gönderenler “barış”tan bahsediyor. Tıpkı daha önce yaptıkları gibi! Afganistan, Irak, Suriye, Ukrayna ve şimdi de Filistin… Emperyalist kutuplaşmanın tarafı olan ülkeler yürüttükleri güç savaşında öne geçmek için milyonlarca insanın ölmesini zerre kadar umursamıyorlar. Dünyayı tanıyamadan ölümle tanışan çocukları, yavruları gözleri önünde katledilen anneleri, acı çeken halkları umursamıyorlar bile.
Batı medyası tıpkı Rusya-Ukrayna savaşında olduğu gibi tam bir karartma ve manipülasyon uygulayarak toplumun algılarıyla oynamaya, gerçekleri görmesini engellemeye çalışıyor. Sözde bağımsız ve pek saygın gazetelerin, televizyon kanallarının kime hizmet ettiğini bir kez daha görüyoruz. Düşünebiliyor musunuz, İsrail savaş suçu kapsamına giren beyaz fosfor bombası kullandı Gazze’de. Buna tanık olan BBC muhabiri gördüklerini aktardığı sırada canlı yayından çıkarıldı. İngiltere’nin en köklü gazetelerinden The Guardian 42 yıllık karikatüristini sırf Netanyahu’yu eleştiren bir karikatür çizdiği için işten attı. Öyle bir algı yaratılmaya çalışılıyor ki savaşa karşı çıkanlar Hamas’ı desteklemekle suçlanıyor! Almanya’da düzenlenen bir kitap fuarında ödül listesinde yer alan Filistinli bir yazar listeden çıkarıldı, yetmedi Filistinli yayıncıların fuara katılması engellendi. Başta İngiltere, Almanya ve Fransa olmak üzere pek çok Avrupa ülkesinde İsrail’i protesto gösterileri yasaklandı. Yasağa rağmen sokaklara çıkan göstericilere polis saldırdı. Gözaltına alınanlar hatta tutuklananlar oldu.
Ortadoğu’ya ve Filistin’e gerçek barış ve özgürlük işçilerin mücadelesiyle gelecek!
Ama tüm bu karartma ve baskılara rağmen Yunanistan’dan Almanya’ya, Fransa’dan Norveç’e, ABD’den Fas’a onlarca ülkede farklı dinlerden yüz binlerce emekçi bir halkın göz göre göre katledilmesini, emperyalist savaşı protesto ediyor, Filistin halkıyla dayanışma içinde olduğunu gösteriyor. Hamas tarafından yakınları kaçırılan aileler, İsrail Savunma Bakanlığını protesto ederek yaşananların sorumlusunun Filistin halkı olmadığını, sivillerin katledilmesinin durdurulması gerektiğini dile getiriyorlar. 18 yaşındaki kızı Hamas tarafından rehin alınan İsrailli bir anne şunları söylüyor: “Askerdeydi, ordu üssündeydi. Daha 18 yaşında, daha bir çocuk. Ama savaşmak istemiyor. Kimse savaşmak istemiyor. Gazze’de de savaşmak istemediklerine inanıyorum. Kimse savaşmak istemiyor. Herkes sadece yaşamak istiyor.” Dedeleri ve nineleri Hitler faşizmi tarafından ölüm kamplarında katledilen Yahudi emekçiler, Filistin halkının ölüm kampına dönen Gazze’de katledilmesine karşı çıkıyorlar. İsrail polisi Filistin’e yapılanları protesto eden İsraillilere sokak ortasında işkence uyguladı ama “katil Netanyahu” seslerini bastıramadı. ABD’de Yahudi emekçiler protestolarda “İsrail siyonizmi bizi temsil etmiyor, Filistin halkını katletmeyi bırakın” diye sesleniyorlar egemenlere.
fransa_israili_protesto_18_10_2023.webp [2]

Kimlerin gerçekten barış istediği çok açık değil mi? Bir tarafta mide bulandırıcı bir ikiyüzlülükle sivillerin hayatını önemsediklerini iddia eden ama emperyalist çıkar hesapları yaparak katliamı onaylayan egemenler, diğer taraftaysa tüm kalbiyle, aklıyla ve vicdanıyla savaşı ve katliamı lanetleyen emekçiler… Dünyanın neresinde olursa olsun, ister Müslüman ister Yahudi isterse Hıristiyan veya Budist olsun fark etmez, egemenlerin kirli savaşlarında öldürülenler, acı çekenler, yerinden yurdundan olanlar işçi ve emekçilerdir. Kapitalist sistemin egemenleri bizim ölülerimizin üzerine basarak güç devşirir, zenginleşirler. Kapitalizmde bizim için huzur da barış da özgürlük de olamaz. Halkların kardeşçe yaşadığı, kimsenin kimseyi sömürmediği savaşsız ve özgür bir yaşam ancak işçilerin mücadelesiyle yaratılabilir. Çünkü kapitalizm ancak ve ancak ondan hiçbir çıkarı olmayan işçi sınıfının mücadelesiyle yıkılabilir. Gerçek barış ve özgürlüğün önündeki en büyük engel olan bu zulüm düzenini yıkmak için işçi sınıfının mücadele saflarında birleşelim.