
İsrail’de faşist Netanyahu yönetimi 7 Ekimden bu yana Gazze’ye bombalar yağdırırken çoğu kadın ve çocuk 8 binden fazla Filistinli can verdi, binlercesi yaralandı. Gazze’yi abluka altına alan İsrailli egemenler yakıt, elektrik ve insani yardımların Filistinli emekçi halka ulaşmasını engellemeye devam ediyor. Üçüncü Dünya Savaşının alevlerini harlayan, gerici, yıkıcı ve insanlık dışı bu savaşı yürüten yağmacı emperyalist güçler, aynı zamanda gerçeklerin görülmesini engellemek için medya üzerinden tam bir karartma politikası izliyorlar. Filistin halkının uğradığı zulmü kabul etmeyenleri, bu katliama karşı çıkanları “terörist” diye yaftalıyorlar, protesto gösterilerini yasaklıyorlar. Filistin’i boğdukları gibi emekçilerin dayanışmasını da boğmak istiyorlar. Ancak tüm yasaklara rağmen dilleri, dinleri farklı yüz binlerce emekçi “Emperyalist Savaşa Hayır!” demek için, Filistinli kardeşleriyle dayanışmak için meydanlara çıkıyor.
ABD, Yunanistan, Fransa, Almanya, Güney Kore, İngiltere, Fas, Cezayir, Belçika, İspanya, Norveç, Avustralya, Şili, İran, Brezilya ve daha onlarca ülkede yüz binlerce işçi Filistinli emekçi kardeşleriyle sınıf dayanışmasını büyütüyor. Hem kendi ülkelerinin egemenlerine hem de emperyalistlere karşı “Emperyalist savaşa ve sömürüye hayır!” şiarıyla meydanlara çıkıyor.
İngiltere’de günlerdir yüz binlerce emekçi başta başkent Londra olmak üzere onlarca şehirde emperyalist savaşı protesto ediyor. Kitlesel protesto gösterileri devam ederken, Filistin sendikalarının dünya işçi sınıfına çağrısına bir yanıt olarak, Unite sendikasının da aralarında olduğu İngiltere’deki sendikalar dayanışma eylemi gerçekleştirdi. 26 Ekimde Glasgow’da farklı sektörlerden işçiler “İşçiler, Özgür Bir Filistin’i Destekliyor” diyerek İsrail’e askeri teçhizat üreten Instro Precision şirketinin önünde eylem gerçekleştirdiler. Fabrikanın iki girişini kapatan işçiler, faşist Netanyahu hükümetinin yanında olan ve askeri desteğini sunan İngiliz hükümetine tepkilerini dile getirdiler.
Belçika’da ise dört sendika ortak bir açıklama yaparak “Filistin’deki savaş için gönderilen askeri teçhizatı taşımayı reddediyoruz” dedi. Belçikalı işçiler de, Brüksel’de Avrupa Konseyi toplantısının yapıldığı 26 Ekimde binanın önünde bir araya geldiler. Bu katliama sessiz kalmayacaklarını ve İsrail’e desteğini sunan, savaşa ortak olan egemenlere öfkelerini haykırdılar. Yunanistan’da da ABD’nin savaş uçaklarını ülkedeki üslere konuşlandırma planına karşı düzenlenen kitlesel eylemde emekçiler “Halkların kanlarının dökülmesinin parçası olmayacağız” pankartı taşıdılar. 30 Ekimde ise başkent Atina’da sendikaların çağrısıyla on binlerce emekçi bir araya geldi. Filistin’deki katliamın hemen durdurulmasını isteyen emekçiler “Filistin’e özgürlük”, “Halkların katili emperyalizm” sloganlarını haykırdılar.
İsrail devletini protesto eden gösterilerin yasaklandığı ülkelerden biri de Fransa. Ancak Fransalı işçi ve emekçiler yasak tanımıyor, doğru ve meşru olanın peşinden gidiyor! Binlerce işçi sendikaların ve sol-sosyalist örgütlerin çağrısıyla “Katil İsrail, Suç Ortağı Macron” sloganları eşliğinde Paris, Lyon ve pek çok şehirde meydanlara çıkmaya devam ediyor.
İsrail devletinin zulmüne ve savaş çığırtkanlığına en anlamlı tepkilerden biri de İsrail’in içinden yükseliyor. İsrailli işçi ve emekçiler gözaltı, tutuklamalar ve polis şiddetine rağmen Netanyahu hükümetine “savaşı durdur!” çağrısıyla protesto gösterileri düzenlediler. Savaşta yaralanan İsraillilerin ailelerine hastane ziyareti düzenleyen İsrail Çevre Bakanına tepki gösteren aileler ve sağlık çalışanları ise “Bu ülkeyi siz mahvettiniz. İlerlemenin önündeki en büyük engel sizsiniz. Defolun!” diyerek tepkilerini gösterdiler. ABD’nin New York şehrinde ise günlerdir Filistin halkıyla dayanışma kampanyaları organize eden binlerce Yahudi, 28 Ekimde bir kez daha bir araya gelerek, İsrail devletinin kendilerini temsil etmediğini, Filistin halkına yapılan zulmü kabul etmediklerini haykırdı. İsrail devletine açıktan desteğini sunan ABD hükümeti ise protestocu Yahudileri gözaltına aldı.
Dünya meydanlarının dili kimlerin gerçekten barış istediğini de gösteriyor. Bir tarafta mide bulandırıcı bir ikiyüzlülükle sivillerin hayatını önemsediklerini iddia eden ama emperyalist çıkar hesapları yaparak katliamı onaylayan egemenler, diğer taraftaysa tüm kalbiyle, aklıyla ve vicdanıyla savaşı ve katliamı lanetleyen emekçiler… Tüm baskı ve karartmalara, yalanlara ve düşmanlaştırma politikalarına rağmen barış isteyen, savaşa karşı çıkan, halkların kardeşliğini savunan yüz binlerce emekçi insanlığın umududur. Halkların kardeşçe yaşadığı, insanın insanı sömürmediği, savaşsız ve özgür bir yaşamın ancak işçilerin mücadelesiyle yaratılabileceğinin kanıtıdır.