
İşçi sendikaları ile MESS arasında grup toplu iş sözleşmesi görüşmeleri devam ederken, metal işçisi eşi ve metal işçisi kadınlar olarak bir araya geldik. Metal işçilerini, ailelerini, diğer sektörlerde çalışan işçileri yakından ilgilendiren MESS sözleşmesi üzerine ne düşündüğümüzü ve nasıl düşünmemiz gerektiğini tartıştık. Çünkü karşımızda metal patronlarının örgütü var. Ama biz karşımızdaki gücün ne kadar farkındayız? MESS nedir, amacı nedir? Önce bu soruları sorduk birbirimize. Çünkü bildiklerimizi yerli yerine koymadan, eksik bildiklerimizi tamamlamadan yani başlangıç noktamız olmadan ilerleyemeyiz.
Bu soruya 12 yıldır çalışan bir işçi kadın şöyle cevap verdi: “Onca yıllık işçilik hayatımda ilk defa MESS’e bağlı çalışıyorum. Daha önce çalıştığım fabrikalarda münferit sözleşmeler imzalanıyordu. Patronun karşısında sendikamız oluyordu. Şimdi yüz binlerce insanı ilgilendiren grup toplu iş sözleşmesi sürecindeyiz. Önümüzdeki süreçte asgari ücret belirlenecek. Bu yüzden de MESS sözleşmesi herkesi ilgilendiriyor. Eskiden MESS’e üye bir patronun işçisi olmadığım için bu süreç beni ilgilendirmiyor diye düşünüyordum. Aslında ilgilendiriyormuş. Aynı ülkede yaşıyoruz, çocuklarımız aynı okullara gidiyor, aynı marketten alışveriş yapıyoruz. Yani birimizi ilgilendiren hepimizi ilgilendiriyormuş.” Genç bir metal işçisi kadınsa, “ben daha yeni başladım işçilik hayatıma. Ama MESS’i çok bilmiyorum. Biz işçiler bunu bilmiyorsak suçlusu sendika yöneticileri değil mi?” diye sordu.
Bir metal işçisi eşi sohbete şöyle katıldı: “Ben de çok bilmiyorum aslında MESS’i, sadece işveren sendikası olarak biliyorum. Kardeşim Ford Otosan fabrikasında çalışıyor. Sözleşmede istenen zam oranını patronların vermeyeceğini söylüyor. Eşi öğretmen, o da asla bu zamların alınacağını düşünmüyor. Benim de kafam karışıyor. Eşim Birleşik Metal-İş üyesi, kardeşim Türk-Metal üyesi. Sözleşme süreci başlayalı kaç zaman oldu, neden vermiyorlar istediklerimizi? Anlayamıyorum.” Başka bir metal işçisi eşi, “MESS’i çok detaylı bilmiyorum ama patronların işi zorlaştırdığını biliyorum. Biz bu konuya parasal olarak bakmıyoruz. Onlar emeğimizi görmezden gelip sadece rakamlar üzerinden konuşuyorlar. Onların kârlarının yanında bizim istediğimiz zam oranları hiçbir şey. Bunun için de mücadeleden geri dönemeyiz” diyor. Ev emekçisi bir kadın devamını getiriyor: “Patronlar kârlarına kâr katmak için işçilerin isteklerini yok sayıyorlar. Biz birlik olup mücadele etmediğimiz sürece önlerine kim çıkarsa ezip geçecekler.” Peki, geçmişte işçilerin kök söktürdüğü MESS, bugün nasıl oluyor da işçileri ezip geçecek hale geliyor? Bu soruya cevap aramadan önce biraz geçmişe gidiyoruz. MESS’in kuruluş sürecini hep birlikte yeniden hatırlıyoruz.
Maden-İş ve Kemal Türkler öncülüğünde örgütlenen işçilerin şanlı direnişlerle MESS’e ve diğer patronlara kök söktürdüğü yılları ele alıyoruz. O yıllarda da MESS, işçinin iradesini, örgütlülüğünü, birliğini ve dayanışmasını silindir gibi ezip geçmek istiyordu. Ama boyun eğdirmek isteyen MESS sonunda boyun eğdi. Tarihteki önemli bir örneğe dönüyoruz yüzümüzü, 1977 MESS grevine. Verilen mücadele her yönüyle hak ediyor adının “Büyük Grev” olarak anılmasını. Kırk bin işçi, ailesiyle, çocuklarıyla, sendikasıyla, sınıf kardeşleriyle ve emekten yana örgütlerle birlikte başarıyor MESS’i dize getirmeyi. Metal işçileri için sayısız deneyimle dolu olan bu grev, biz emekçi kadınlara da yol gösteriyor. Mahallelerde işçi eşleri arasında dayanışma ağları örmek, çocuklarını yanlarına alarak grev alanlarını ziyaret etmek, evdeki aşını grevdeki işçiler için pişirmek, sandıktaki çeyizini grevle dayanışmak için pazarlarda satmak, örgütlenen dayanışma gecelerinde görev almak, meydanlarda eşleriyle birlikte omuz omuza taleplerini haykırmak gibi sayısız deneyimler yaşayan emekçi kadınlardan öğrenecek çok şeyimiz var. Bizler öğrendiklerimizi hayata geçirmekten mutluluk duyuyoruz.
Sohbetimizin geri kalanını bir sonraki mektubumuzda paylaşacağız sizlerle. Görüşmek üzere.