
Bu hayatta baba olmak ve aile geçindirmek çok zor bir şeydir. Hele bir de üç çocuğun varsa! İşçi bir babanın ailesini geçindirmek için durup dinlenmeden çalışması gerek. İş bulmak, o çocukların geleceği için daha iyi bir iş bulmak ister o baba. Mesela ailesini geçindirmek isteyen ama iş bulamadığı, güvenli bir ortamda yaşamadığı için göç yollarına düşmüş, göçmen bir işçi olduğumuzu düşünelim. “Neden aileleriyle gelmiyorlar, neden hep erkekler geliyor?” denilen bir ülkeden eşimiz ve üç evladımızla geldiğimizi düşünelim. O zaman en kötü koşullarda çalışmaya itilmek yetmezmiş gibi bir de ölüm tehlikesi bizi bekler. Sığındığımız ülkenin kapitalist egemenleri bizi doğrudan veya dolaylı olarak hedef gösterebilir. Madenlerde işçi katliamlarında ölebiliriz. İş kazasında ölmezsek yakılarak öldürülebiliriz. Çünkü eğer göçmen işçiysek, adımızın bir önemi yoktur, bize sahip çıkacak sevdiklerimiz yanımızda yoktur. Eğer göçmen işçiysek kaydımız da yoktur, ellerimize plastik kelepçe takılıp denize atılabiliriz. Eğer göçmen işçiysek havanın iki derece olduğu bir günde tüm kıyafetlerimiz çıkarılarak yağmurun altında donarak ölüme terk edilebiliriz. Eğer göçmen işçiysek dayak yiyebilir, tecavüze uğrayabilir, benzin dökülerek yakılabiliriz, binlercemiz boğularak öldürülebiliriz…
Zonguldak’ta kaçak bir madende iş kazası geçiren göçmen işçi Vezir Muhammed Nurtani’nin başına gelenler gibi... Maden patronları, iş kazası geçiren Vezir Muhammed Nurtani’yi ormanlık bir alana götürüp yakmışlar. Peki, bu vahşetin nedeni ne, sorumlusu kim? Maden ruhsatsız, işçi kaçak, denetim sıfır, bugüne kadar işçileri katleden neredeyse hiçbir patron ceza almamış! Bu durumda sadece o maden ocağının patronları mı sorumlu? İşçi haklarını gerileten, örgütlenmelerini engelleyen, patronların her türlü hukuksuzluklarına, yasa tanımazlıklarına göz yuman, göçmenleri ucuz işgücü olarak gören siyasi iktidar da en az o patronlar kadar suçlu değil mi?
Yaşama hakkını bile göçmen işçilere çok gören bu sermaye düzeni bir an önce yıkılmalı. Her yeri çürümüş bu düzen yıkılmadıkça, ne iş cinayetleri ne de göç sorunu bitecek. Ne milyonları göçe zorlayan emperyalist paylaşım savaşları ne de göçmen kardeşlerimize yapılan zulüm bitecek. Sermaye sahipleri daha da zengin olacak diye göçmen işçilerin vahşete, barbarlığa maruz kalması kabul edilemez. Ancak yerli ve göçmen işçiler olarak birlik olup, örgütlenip patronların karşısına bir güç olarak dikildiğimizde bu barbar düzeni yenebiliriz. Yanı başımızdaki işçi kardeşlerimizden başlayarak birlik olmanın yolunu bularak, birliğimizi güçlendirerek ilk adımı atalım.