
Yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı sebebiyle emekçi, yoksul ailelerin yaşamı her geçen gün daha da zorlaşıyor. Her gün hesap kitap yapılıyor ama evdeki hesap çarşıya uymuyor. Artan eğitim maliyetleri aileler için giderek taşınamaz bir yük haline geliyor. Emekçi ailelerin çocukları yoksulluk nedeniyle okulu bırakmak ya da ara vermek zorunda kalıyor. İstanbul Planlama Ajansı’nın (İPA) geçtiğimiz ay yayımladığı “Ekonomik Krizin Eğitim Maliyeti” raporu eğitimin maddi yükünün ne kadar ağırlaştığını gösteriyor.
Artan maliyetler beraberinde örgün eğitimden kopuşu getiriyor. Buna göre, 2023 yılında 630 bin 656 çocuk eğitim dışında kalmış. Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programında yer alan verilere göre de 1,5 milyondan fazla çocuk, en temel hakkı olan eğitim ve sağlık hizmetine ancak sosyal yardımlarla erişebiliyor.
Ekonomik kriz, koronavirüs pandemisinin daha da keskinleştirip görünür kıldığı sınıfsal çelişkiler ve siyasi iktidarın ekonomi politikaları işçi ve emekçilerin yoksulluğunu yıllar içinde daha da derinleştirdi. Bu durum eğitim ve sağlık ihtiyaçlarının karşılanabilmesini iyice zorlaştırdı. Raporda şu ifadelere yer veriliyor: “Derinleşen yoksulluk, düşük ve orta gelişmişlik düzeyindeki ülkelerde pandemiden önce yüzde 57 civarında seyreden öğrenme yoksulluğunu, pandemi sonrasında yüzde 70 düzeyine yükselterek kitlesel öğrenme kayıplarına yol açtı, okul terklerini kaçınılmaz hale getirdi. Benzer süreçler Türkiye’de de deneyimlenmiş olup çocuk yoksulluğu önce pandemi, sonrasında ise ekonomik krizle ivme kazandı. Yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı ile mücadele eden aileler temel ihtiyaçların yanı sıra eğitim ve sağlık harcamalarından vazgeçmeyi bir öncelik haline getirmek durumunda kaldılar.”
Türkiye’de yüzbinlerce, dünyada milyonlarca çocuk yoksulluk sebebiyle okula gidemiyor. İPA raporuna göre okul öncesi eğitim alabilen kreşe veya anasınıfına gidebilen çocuk oranı Türkiye’de oldukça düşük. Türkiye’de üst gelir grubundan ailelerin çocuklarının okul öncesi eğitim alma ihtimali %71, yoksul ailelerin çocuklarının ise yalnızca %17, yani neredeyse 4 kat daha az. Raporda ayrıca okul öncesi eğitim hizmetleri ekonomik olarak erişilebilir olmadığı için kadınların çocuk bakım yükü sebebiyle işgücüne katılamadığı da hatırlatılıyor.
Raporda, eğitime yapılan kamusal harcamaların daralması, eğitimcilerin özlük haklarının ve kazançlarının iyileştirilmemesi, binaların sayısının arttırılmaması ve eğitim sisteminin çok sık ve kökten değiştirilmesi gibi sebeplerle devlet okullarında eğitimin niteliğinin azalmasının aileleri özel okullara yönelttiğinin altı çiziliyor. Bu da nitelikli eğitime ulaşabilen çocukların sayısının gitgide azalması demek. Nitekim özel okulların sayısı yıllar içinde sürekli arttı ve artmaya devam ediyor. Devlet okullarında eğitimin kaliteli hale getirilmesi için bütçe harcanmazken özel okul patronlarına sürekli teşvikler veriliyor.
Rapordaki bir diğer önemli başlık artan beslenme maliyetleri. Artan gıda enflasyonu çocukların beslenme çantalarından da evde yedikleri öğünlerden de çalıyor. Devlet ise okullarda ücretsiz ve sağlıklı bir öğün yemeği çocuklarımıza çok görüyor. Rakamlar çarpıcı: “Nüfusun dörtte birini (%27’sini) oluşturan çocukların dörtte üçü okul çağında olup, okul çağındaki çocukların da en az dörtte birinin okula aç gittiği tahmin edilmekte. Derin Yoksulluk Ağı’nın Çocuk Yoksulluk Araştırmasında görüştüğü ailelerin yüzde 74’ü bebek maması ve bezi almakta zorlanırken, yüzde 21’i hiç alamadığını belirtmiştir. Ailelerin 0-3 yaş çocuklarını hazır çorba, şekerli su, pirinç lapası gibi besin değeri bu yaş grubu için yeterli olmayan besinlerle beslemek zorunda kaldığı, hanelerin yüzde 39’unda neredeyse her gün öğün atlandığı bilgisi edinilmiştir. Mart 2023’te kamuoyuyla paylaşılan TÜİK Türkiye Çocuk Araştırması da 2022 yılında altı aylık ve daha yukarı yaştaki çocukların yalnızca yüzde 12,7’sinin et, balık ve tavuktan birini her gün tüketebildiğini ortaya koyarak sağlıklı ve yeterli gıdaya erişimin daha olumsuz seviyelere geldiğini gösterdi.”
Yalnızca beslenme çantası ve gıda harcamaları değil; kırtasiye ürünlerinde yüzde 300’e varan fiyat artışları, servis, okul forması, ayakkabı gibi ihtiyaçların fiyatlarının katlanarak artması emekçi ailelerin belini büküyor. Tüm bu artışlar yalnızca sayılardan ibaret değil. Geçinmekte zorlanan, temel ihtiyaçları arasında seçim yapmak zorunda kalan aileler ya eğitim ve beslenme için masraflarını önemli oranda kısıyor ya da çocuklarını okuldan almak zorunda kalıyor. Küçük çocuklar çalışmak zorunda kalıyor. Ağır çalışma koşulları, düşük ücretler, baskı, yetersiz beslenme işçi çocuklarının bedensel ve ruhsal sağlığını olumsuz etkiliyor. Çocuklar ya büyük masraflara katlanarak niteliksiz bir eğitim sistemi içinde ya da ağır çalışma koşullarına katlanarak sömürü çarklarında öğütülerek büyüyor. Çocuklarımız için sömürü ve yoksulluk düzenine karşı birleşelim!