11 Aralıkta Ankara’da bulunan Antares Konutları inşaatında çalışan 2 işçi, İsmail Özbay ve Halil İkiyıldız patronların kâr hırsı ve gerekli önlemlerin alınmaması yüzünden iş cinayetinde hayatını kaybetti. İsmail ve Halil iş cinayetine kurban giden ne ilk işçilerdi ne de son.
İsmail ve Halil Ankara’ya inşaatta çalışmak için Şanlıurfa’dan gelmişlerdi. Bundan önceki işyerlerinde yaklaşık bir sene boyunca beraber aynı şantiyede çalıştık. Sürekli yanlarına giderdim, çay içer, sohbet ederdik. Bazen denk gelemezdik. Beni gördüklerinde hemen sitem ederlerdi, “neden uğramıyorsun yanımıza, neden gelip çayımızı içmiyorsun” diye. Birlikte çok vakit geçirdik. Ekonomik sıkıntılardan, geçim derdinden konuşur, ne yapmamız gerektiğini tartışırdık. Ben onlara dilim döndüğünce mücadele etmemiz gerektiğinden bahsederdim ve onları UİD-DER’in etkinliklerine çağırırdım. Halil’le daha çok görüşebiliyorduk. Kız kardeşi Ankara’da üniversite okuyordu. Ankara’ya gelip çalışmasının sebebi kız kardeşine hem maddi hem manevi destek olmaktı. Bir kardeşi daha vardı; Abdullah. İki kardeş inşaatlarda birlikte çalışıyordu. Taşeron firmada başka akrabaları da vardı. Arap oldukları için onları kimse sevmezdi. Diğer taşeronlarda çalışan işçiler, Arap, Özbek ve Afgan işçilere kin ve nefretle bakıyordu. İş güvenliği uzmanları da dâhil... Ne yazık ki hepsi birbirine düşman gözüyle bakıyorlardı. Çünkü milliyetçilik zehriyle zihinleri hatta yürekleri allak bullak edilmişti. Ama taşeronlar, inşaatın patronları ayrım yapmadan hepimizi sefalet koşullarında çalıştırıyordu. Türk, Kürt, Arap, Özbek, Afgan demeden bizleri iliğimize kadar sömürüyorlardı. Ama ses çıkarmayalım, mücadele etmeyelim diye de birbirimize düşman ediyor sonra da bu halimizden faydalanıyorlardı.
Ben UİD-DER’li bilinçli ve örgütlü bir işçi olduğum için işçilere bu şekilde yaklaşmıyordum. Sınıf kardeşi olduğumuzun ve aynı sömürü altında ezildiğimizin bilinciyle hareket ediyordum. Yapay ayrımların, kutuplaşmanın bize bir faydası olmadığını, aksine emekçiler olarak bizlere daha çok zarar getireceğini bilerek, şantiyedeki işçilere de bunu anlatmaya çalışıyor ve mücadeleye çağırıyordum. Ama bugün, bu birliği ve örgütlülüğü sağlayamadığımız için bu kan emici sistem İsmail ve Halil’i de aramızdan aldı.
Onların ölüm haberini aldığımızda hem çok üzüldük hem de çok öfkelendik. Arkadaşlar çevrelerindeki insanlar da bilsinler diye sosyal medya hesaplarından paylaştılar. Buna üzülen ve öfkelenen işçiler aynı zamanda inşaatta çalışırken onları hor gören işçilerdi. Bu iş cinayeti karşısında üzülmeleri, öfkelenmeleri onların işçi refleksini, insani taraflarını, acılarda birleştiklerini gösteriyor. Bizler artık acılarda birleşmek istemiyoruz. Yaşarken, çalışırken birleşmek istiyoruz. Birlikte sevinmek, el ele, omuz omuza vererek bu hayatı doyasıya yaşamak istiyoruz. İşyerlerimizde bizi ayırıp birbirimize kırdıranları istemiyoruz.
İsmail ve Halil tanıdığımız, hikâyesini bildiğimiz, birlikte vakit geçirdiğimiz sınıf kardeşlerimizdi. İş cinayetlerinde yaşamını yitiren, tanımadığımız, hikâyesini bilmediğimiz daha nice insan var. Biz işçi sınıfının neferleriyiz. Bu dünyayı biz var ediyoruz. Bu dünya hepimizin. Verdiğimiz mücadele de hepimiz için olacaktır. İş cinayetlerinde yaşamını yitiren sınıf kardeşlerimizin hesabını sormak ve gelecek nesillere güzel bir dünya bırakmak için mücadele etmekten başka çaremiz yok.